Yıllardan beri söylüyorum... “Müslüman Coğrafyasında yerli işbirlikçileri ile fitne ateşini yakan; ABD, İsrail, Batı ve onların yerli işbirlikçileri şu an keyifle Müslümanların nasıl birbirlerini öldürdüklerini, İslam topraklarının nasıl yakılıp yıkıldığını izlemektedirler.
“ABD, İsrail ve Batı, Sovyet Rusya ,Orta Doğu’da sırası ile; Afganistan, Irak, Libya, Suriye de vb ülkelerde uyguladıkları politikalarla, Müslümanları bir birine kırdırarak, buraları harabeye çevirdikten sonra şimdilerde Müslüman halklar arasında yeni cepheler açmak için, yeni planlar devreye soktuklarını içimiz yanarak izlemekteyiz.
On binlerce insanın ölümüne neden olan, milyonlarca insanı yurtlarından ayıran, kadınların, kızların ırzına geçen adı konulmamış ve dünyanın tüm devletlerinin silah denediği bir ortam haline geldi İslam toprakları.
Bu bir fitnedir vallahi bu fitne ateşi bir kere yandı mı onu hiç bir kimsenin söndürmeye gücü yetmez…
Pekala bu durumda biz ne yapıyoruz yanan bu ateşe yakacak yardımımı yapıyor yoksa söndürmeye mi çalışıyoruz.
Son Suudi Arabistan, İran olayından sonra geçici süre sosyal medya sayfamı kapattım nedeni en yakın dostlarım bu ateşe yakıt olmak için yaptıkları paylaşımlara baktım bende taraf olup yakıt taşımayayım istedim. Yaptıkları paylaşımlara bakılacak olursa etrafımızda aklıselim olarak bildiğimiz okumuş yazmış dindar kesim için söylüyorum mezhep savaşı çıkmasında taraf olmaya ne kadar heveslilermiş meğer. Ben Suriye meselesinde ırak meselesinde Afganistan meselesinde Müslümanlar arasındaki yaşanan çatışmalarda inanın hiç kimsenin inancı mezhebi meşrebi ile ilgilenmedim Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği “Beni burada ne Şia ilgilendirir, ne Sünni ilgilendirir. Beni Müslüman ilgilendirir.” Dedim diyorum ve diyeceğim… Ölen Müslüman, yok olan bizim ülkelerimiz, yok olan bizim zenginliklerimiz, talan edilen bizim tarihimiz… Zihnimizdeki korkuların bizi ne hale getirdiğini anlamak için basit bir mesel anlatacağım…
“Akli dengesini kaybeden bir adam, kendİni mısır tanesi yani “darı” zannediyor ve tavukların kendisini yiyeceğinden korkuyormuş.
Akıl hastanesinde uzun bir süre tedavi gördükten sonra artık iyileştiğini ifade ederek hastaneden taburcu edilmesini istemiş.
Kendisiyle bu hususta görüşen doktorun “Sen darı mısın?” sorularına devamlı olarak “Ben darı değilim” cevabını verince, hastasının iyileştiğini kabul eden doktor, hastanın taburcu edilmesine karar vermiş. Eşyalarını toplayan hasta doktoruna veda edeceği zaman içini kemirmekte olan korkunç soruyu doktoruna sormadan edememiş.
“Doktor bey!. Ben darı değilim, değilim ama (biran susmuş ve sesini kısarak devam etmiş) bunu tavuklar biliyor mu?”
Evet, yenilecek ve yutulacak bir mısır tanesi olmadığımızı tavukların bilmesine gerek olmadığı gibi, Allah'ın Müslümanlara yardımcı olduğunu, Allah'ın izni olmadan hiçbir şeyin Müslümanlara en ufak bir zarar veremeyeceğini dünya müstekbirlerinin bilmesine de gerek yoktur. Bu gerçeği Müslümanların bilmesi ve bu gerçeğe Müslümanların teslim olması yeterlidir.
İşte meseleye bu açıdan baktığımız zaman, dünya müstekbirlerinin sahip oldukları imkanlara ve bu müstekbirlerin müslümanlar üzerine yaptıkları hesaplara bakarak, çaresizliğe veya umutsuzluğa düşmememiz gerekir. Çünkü meseleye bu bilinç ve bu imanla yaklaştığımız zaman, hiç kuşkunuz olmasın ki hem gerçek kimliğimize kavuşacak ve hem de müstekbirlerin tüm şeytani hesapları bozulacak, tüm şeytani düzenleri yıkılacaktır.
İşte, bu gibi soruları yanıma alarak tüm ilgimi Rabbime ve Rabbimin kelamı olan Kur'an'a yönelttiğim zaman, hiçbir kuşku duymadan “Vallahi de mümkündür, Billahi de mümkündür” diyorum!..
Yeter ki, yeter ki Kime kul olduğumuzu idrak edelim!..