Bu köşenin çok değerli okuyucuları bilirler ki; “toplumun, ahlaki değerlerden yoksunluk bakımından uçuruma doğru gittiğini, aile yapımızın dinamitlendiğini” sıklıkla dile getirdik. Ahlaksızlığın neredeyse meşrulaştırıldığını, sonuçta bunun yansımalarının çok kötü olacağını, dilimizin döndüğünce anlatmaya irdelemeye çalıştık…
Ne yazık ki geldiğimiz nokta itibariyle o kadar vahim bir konumdayız ki, artık uzun yıllar boyunca düzeltilmeyecek bir durumdayız maalesef.
Son günlerde haberlere yansıyan; kadına şiddet, çocuk istismarı, fuhuş, kadın cinayeti, uyuşturucu cinayeti, miras cinayeti, aile içi cinayetler v.s olayları hangi noktalarda olduğumuzun bariz göstergeleridir.
Elbette bu olaylar yorumlanırken; kendi düşünce yapılarının mensuplarının yaptığı ahlaksızlıkları görmezden gelip, kendileri gibi düşünmeyen camiaların içinde bazı ahlaksız, izansız insan bile denilemeyecek kadar aşağılık olan mahlûkatların yaptıklarını tüm o topluma mal etmeleri ise olayın başka ahlaki boyutunu göstermektedir. Bu tavır, ahlaksızlığı yapanlar kadar ahlaksızca bir tavırdır.
Kendisi gibi düşünmeyenlere karşı gözleri kör eden bir toplumda, fitne fesat asla bitmez beyler…
Bugün bir gruba duyduğu kinden dolayı alçak terör örgütünü desteleyecek hale gelen şerefsizlerin mikropların bulunduğu bir ülkede birlikte yaşıyoruz.
Gelinen bu noktada, yüz yıldır bu milletin ahlakını bozmak, aile yapısını dinamitlemek için mücadele eden şeytani güçler sanırım mutluluklarından göbek atıyorlardır.
Bunda hepimizin kusuru, günahı, dahli vardır efendiler.
Televizyon ve diğer iletişim araçların bütün kılcal damarlara yayıldığı çağımızda, bu araçların şeytani amaçlarla kullanılması sebebiyle, bizlerin de maalesef bu gösteriye çanak tutmamızdan dolayı, bugün yaşanan acı hadiselerde her birimizin katkısı vardır.
Birilerinin salyalarını akıtarak sırıtmalarına sebep olduğumuz için her birimizin vicdan azabı çekmemiz gerekiyor. Etrafımızda etkileyebileceğimiz insanlara dahi bu konuda müdahale etmeyip, vurdumduymaz davranmamızın hesabını gelecek nesiller bizden mutlaka soracaktır. Allah affetsin bizi inşallah.
Dizi diye millete seyrettirilen şeylerin; tüm milli, manevi, ahlaki değerleri hiçe sayarak âdete toplumun yaşam tarzı ile alay ederken bizler hep seyirci kaldık. Evimizdekilere dahi söz geçiremez olduk.
Söz konusu dizilerdeki şiddet, gözyaşı, her türlü sapık ilişki aleni şekilde ortaya dökülürken bizler de oturup seyrettik.. Hiçbir eğitici ve öğretici yanı olmayan o programlarda da sabahtan akşama kadar, şiddetin, genel ahlaka aykırı davranışların adeta propagandası yapılırken bunlara içimizden kin duysak da pasif kalarak meşrulaştırdık.
Toplum değerleriyle bağdaşmayan ve aldatma ve ihanet anlayışı üzerine kurulan bu programlar, doğru modeller yerine sürekli kötü karakterleri örnek göstermesi, psikolojik problemlerin artmasına sebep oldu.
En basit tabiri ile bu yasak ilişkilere girenlerler, “seviyeli birliktelik”, nikâhsız yaşayanları kahraman gibi gösterilmesi seviyesizliğine hem sövdük hem de seyrettik.
Akşam dizideki gördüğü karakteri, ertesi sabah kendi yaşamında uygulayan bilinçsiz insanların sayısı her geçen gün toplumu kuşattı. Bu en başta giyim kuşam tarzına, yürüyüşüne, konuşmasına, hal ve hareketlerine yansıdı. Bu kötü modellerin, toplumda şiddetin, gayrı meşru ilişkilerin, boşanmaların artmasında en büyük etken olduğunu yaşayarak gördük.
Memleketin en ücra köşesinde bu dizilerdeki o kötü sahneleri seyredip birebir uygulayan adli olayların sayısı dün birkaç tane iken, her geçen gün biraz daha çoğalarak toplumun psikolojisini bozdu.
Sonuç; tüm bu olayların bilinçli olarak milletimizin en önemli kurumu olan aile mefhumunu dinamitlemeye yönelik bir çalışma olduğunu bu gün daha iyi görmekteyiz..
Nerden tutsan elinde kalıyor.
Diziler böyle de yasalarımız nasıl?
Suç işleyenlerin ön kapıdan alınıp, arka kapıdan salıverilmesi de bu yozlaşmaya çanak tutulmasına yardımcı olan en önemli faktörlerdendir.
Ne yapacağız pekâlâ?
Eğer ki; millet olarak ahlaksızlığa karşı toplumsal refleksimizi güçlendirmesek, bizi yok etmeye çalışanlara teslim olacak ve ortada ne millet kavramı, ne din kavramı, ne dil kavramı kalmayacaktır. Yani milleti millet yapan öğeler ortadan kalkınca vatan da elden gitmiş olacaktır.
Silkelenip kendimize dönecek ve bu badireyi bu şekilde atlacağız.
Yoksa; “yandı gülüm keten helva...”