Seni çok seviyoruz, seni çok özlüyoruz. Bize kırgın mısın Efendim. (*)
Yokluğunda seni özledik.
Sana değen rüzgârı, seni örten bulutu özledik.
Özlemeyi, özlenilmeyi, sevmeyi, sevilmeyi, sevindirmeyi, sevindirilmeyi özledik Efendim.
Aşkı, gözyaşını, müsamahayı, ahlakı, adabı, ihsanı, irfanı, iz'anı, feraseti, basireti, şecaati, celadeti, adaleti, meveddeti, muhabbeti özledik. İzzeti, hikmeti, fıtratı, şefkati, hürmeti, devleti özledik.
Senden sonra tefrika meşrebimiz, taklit mezhebimiz, cehalet mektebimiz, atalet fıtratımız, hamakat şöhretimiz, ihanet sıfatımız, küffar velinimetimiz oldu.
Efendim, Sen kendini 'Abduhu ve rasuluhu: O'nun kulu ve elçisi' olarak takdim etmiştin.
Sana iman eden bazıları sana hürmet adı altında seni kulluktan 'kurtarıp' melekleştirerek hayattan dışladılar.
Bu ifrata karşı başka bazıları da tefrite sapıp seni 'güzel örnek' olmaktan çıkarıp bir 'postacı', bir 'ara kablosu' seviyesinde görerek hayattan dışladılar.
Bunların hepsi sana iman ediyordu. Ama seni hayatımızdan çıkarmanın ızdırabını çektirdiler bize.
Bu işi, göğe çekerek ya da yere sokarak yapmaları sonuçta hiçbir şeyi değiştirmedi. Allah seni 'güzel örnek' olarak gösterdi.
Sen, Kur'an'ın konuşanı, yürü yeni, hareket edeniydin.
Allah ısrarla seni örnek gösterirken, birileri ısrarla 'Kitab'ı, kitapları örnek göstermekte direndiler.
Öylesi işlerine geliyordu, cansız bir nesneyi örnek edinmekle, canlı bir insanı örnek edinmek aynı olur muydu' Efendim, Kitapsızlıktan değil, 'peygambersizlikten' kırıldık.
İnsanlık destanıyla yaşıt olan vahiy sürecinde birçok kitapsız peygamber gelmişti de, bir tek 'peygambersiz kitap' gelmemişti.
Sayemizde yaşlı dünya ona da şahid oldu efendim. Peygambersiz Kitab'a, Muhammed aleyhisselamsız Kur'an'a da şahit oldu.
Şimdi Kur'an mahzun efendim, Kur'an öksüz. Seninle Kur'an'ın arasını ayırdık, etle tırnağın, toprakla tohumun, anayla evladın arasını ayırır gibi.
Gel de bir bak Efendim, bu malum ümmetin hali pür melaline.
Bıraktığın din tanınmaz hale geldi. Bıraktığın sitenin harabelerinde bay kuşlar tünedi.
Gün geçmez ki ümmetin coğrafyasından feryat yükselmesin, oluk oluk kanakmasın.
Bir olarak bıraktığın ümmetin kaç parçaya ayrıldığının sayısını onu parçalayanlar dahi unuttu.
Bıraktığın kutlu mirası hovarda mirasyediler gibi parçalayarak paylaş tık Efendim.
Nebevi mirasın irfani ve ahlaki boyutuna bir hizip, ilmi ve fikrî Boyutuna bir başka hizip, siyasî ve hareketi boyutuna ise daha başka bir hizip sahip çıktı. Yüzyıllardır tüm bu hizipler ellerindeki parçanın 'bütünün kendisi' olduğunu iddia etmekle ömür tükettiler. 'Her hizip ellerindeki parçayla övünüp durdu.' Hepimiz hakikatin merkezine kendimizi oturtup 'hak benim' dedik.
Efendim, İsrailoğulları, peygamberlerini katlediyorlardı. Biz de senin güzel hatıratını, emanetini, adını ve sünnetini katlettik.
Varlığının kaç bahara bedel olduğunu bilmeyenler yokluğunun ıstırabını nasıl duysunlar Efendim' Seni çok seviyoruz, seni çok özlüyoruz. Bize kırgın mısın Efendim.
(*) Alıntı.