Sayılı gün tez biter derdi rahmetli babaannem türlü vesilelerle. Yalnızca bu sözü yüzünden bile çokça hatırlarım, nur içinde yatsın! Bir de hal hatır sorup da iyi dileklerini sunanlara “akıbetiniz hayrola evladım!” deyişi aklımdan çıkmaz, dilimden düşmez.
Yılın en uzun günlerine de rastlamış olsa işte bir bayram arifesine daha gelmiş bulunuyoruz. Rabbim cümle âleme her şeyin hele bayramların en hayırlısını yaşamayı nasip etsin!
Pazar günleri fırsat oldukça bir yorumlarını izlediğim bir yazarı izledim bir süre. Sunucunun son günlerde kamuoyunda çok tartışılan konulara dair sorularını cevaplayıp bayram mesajıyla programını bitirirken sözü uzun bayram tatillerimizin klasiği haline getirdiğimiz trafik kazalarına getirdi. İnsan hayatını önemsemediğimizin o garip felsefesi diyebileceğim söz döküldü dudaklarından: Bize bir şey olmaz!
Bir saati aşkın sürede konuşulan İstanbul’da Atatürk Havalimanı’nı cehenneme çeviren kahrolası terör saldırısı, İsrail’le ve Ruslarla yapılan anlaşmalar, Mavi Marmara vb. konulara dair sorular ve yorumların üstüne bu son cümle ile adeta tüy dikildi bana göre. Müthiş bir tespitti bu!
Bize bir şey/cik olmaz…
Olmaz mı gerçekten?
Bu cümle zihin motorlarımı hareketlendirmeye yetti. İşte dedim gerçekte başımıza gelen birçok felaketin nedeni olduğu halde nasılsa milletçe alametifarikamız haline getirdiğimiz iş tutma biçimimiz, hayat tarzımız; bir türlü değiştiremediğimiz kemiğimize, iliğimize işlemiş kahrolası huyumuz…
Yüzme bilmeği halde denizlere, göletlere girip boğulan bu ülkenin çocuklarının kanına bu felsefe girmedi mi?
Maalesef özellikle bayram günlerinde bilançosu kabarık çok ölümlü kazalar, biraz da ‘aman yavaş’ diyenlere inat bir türlü hizaya sokamadığımız ‘Aman, bir şey olmaz’ı fısıldayan şeytanımıza yüz vermemizin sonucu değil mi?
Başımız, dişimiz ağrısa kime niçin verildiğine bakmaksızın avucumuza bırakılan her hapı bu mantıkla yutmadık mı?
Bir gün elektrik yüklü kabloları izoleli pense kullanarak söküp takması gereken komşumu uyarma ihtiyacı duyuyor, şalteri kapatalım da öyle yap işini diyecek oluyorum, anında o uğursuz cevabı alıyorum: Bana bir şey olmaz, rahat ol! Aleti acemiler kullanır!
Bu kadar özgüven biraz fazla değil mi?
Şu mealde diyalogların kim bilir kaç biçimine şahit olacağız zihnimizi biraz kurcalasak.
-Yavaş gidelim lütfen!
-Korkma, bir şey olmaz.
- Kırmızı ışıkta geçiyorsun!
-Baksana kimse yok; bir şey olmaz.
- Sigaranı söndürmelisin; bak, her yer barut gibi!
-Bir şey olmaz dedik ya!
-İşine geç kalıyorsun evladım, çabuk ol biraz!
- Birkaç dakikadan bir şey olmaz…
-Kalk, bir doktora gidelim; böyle olmaz!
- Sen şuralarımı ovala, bir şey olmaz; sonra gideriz.
- İçme şu zıkkımı!
-Bir şey olmaz; atın ölümü arpadan olsun!
…
Oysa Allah’ın arzında Sünnetullaha, eşyanın tabiatına da deyiveriyoruz çoğu kez, aykırı bir gelişme olmaz. Otuz Beş Yaş şairinin dediği gibi cereyan eder her şey: “Su insanı boğar, ateş yakarmış.”
‘Bize bir şey olmaz!’ diyerek yaptığımız kural ihlallerinin, aynı mantıkla masum olduğunu düşünerek yaptığımız küçük ihmallerimizin çok ağır faturalarıyla karşılaşmadık mı?
Kaçamağın, dümdüz yol dururken çalı ardından dolaşmanın, bir bedel ödeyerek elde edeceğimiz kazanıma zahmetsizce ulaşmanın ve işimize öyle geldiği için her türlü kural dışılığın ismini ‘Bize bir şey olmaz!’ koymuşuz.
Bize bir şey oluyor işte!
Ne bir şeyi…
Bize her fenalık, her felaket, her şey böyle diye diye oluyor.
Rabbim yaşadığı felaketlerden ibret alanlardan eylesin duasıyla bayramınızı tebrik ediyor, sadece selametin, huzur ve mutluluğun yaşandığı bayramlar diliyorum.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal 03 Temmuz 16