banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Ülkemizde ve genel olarak bu coğrafyada yaşanan bitip tükenmek bilmeyen felaketlere bakınca bir an ‘keşke Sokrates’in başına gelenler gibi olsaydı fırtınaların ardından başlayan sağanak!’ dedim içim burkularak. 

Rivayet o ki Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi Sokrates’e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiçbir tepki göstermiyor, bir kova suyu alıp basından aşağı boşaltmış. Sokrates Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum.” demiş

        Bir kaşık suda fırtına koparmak deyiminin ifade ettiği halin her an yaşanabildiği veya kendimizi apansız kopan/koparılan fırtınaların ortasında bulma ihtimalinin oldukça yüksek olduğu bir toplumda yaşadığımızı düşünüyorum.

        Sosyal medya denilen âlemde dolaşıma sokulan bir haber, doğru olup olmadığına bakılmadan bir anda binlere katlanarak yorumlanıyor, bunlar da sokağın dilini oluşturuyor kısa sürede. Nihayet kahvede, çarşı-pazar her yerde sokağın diliyle düşünen, değer yargılarını bu dille şekillendiren, karşılaştığı insanları da yalan- yanlış olduğuna bakmaksızın kısa sürede zahmetsizce elde ediverdiği bu bilgi ve kanaate göre etkilemeye çalışanların oluşturduğu bir fırtına başlıyor.

        Geçen gün ekmek almak için girdiğim bir markette market sahibiyle konuşan iki kişinin konuşmalarını dinlemek zorunda kaldım. Adamlar Beyşehir’de biri Suriyeli biri Türk iki gencin ölümüyle sonuçlanan elim olayı yorumluyorlardı. Biri, “Duydunuz mu, hepsini kovmuşlar.” dedi. Diğeri, “Bunları memlekete almak en büyük hataydı zaten!” şeklinde karşılık verdi. Bu sırada kıyafetinden yakınlardaki inşaatlardan birinde çalıştığı anlaşılan orta yaşı geçmiş biri daha katıldı muhabbete. Suriyelilere vatandaşlık verileceği haberlerinden hareketle Cumhurbaşkanı’nın bunların da oylarını alarak peygamber olacağını söylemez mi? Sonra bulunduğu inşaatta dört Suriyeliye iş ve ekmek verdiklerini ekledi frekansı oldukça yüksek bir sesle… İçimden böyle zamanlarda çok defa acele karar vermekle yanlış yaptığımızı söyleyecek oldum; lakin içeri giren yeni müşterilerle hava değişti. Esasen bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma kolaycılığını hayat tarzı haline getirmişsek bu bir şeyi değiştirmezdi.

        Düşündüm… Bir süredir ‘Memleketimizde Suriyeli istemiyoruz!’ sloganı ve içeriği bunun gibi halkı kin ve nefrete sürükleyecek tahrik ve tahrip gücü yüksek yazılar ve görseller dolaşıma sokulmuştu medyada. İşte Beyşehir gibi bir cennette köpek tekmeleyen Suriyeli gençleri uyarma yüzünden çıktığı belirtilen bir kavgada maalesef kan dökülmüş, olay ilçede büyük bir infiale sebep olmuştu.

        Olay mahalline otuz kilometre mesafedeki şehrimizin birçok mahallesine sığınmış birçok mülteci aile vardı Suriyeli. Beyşehir’deki olay haber sitelerine ‘köpek kavgası’ olarak geçmişti; ama burada olay hakkında konuşan bazı insanların kavganın aslında kızlara laf atma yüzünden çıktığı şeklinde anlattıklarına şahit oluyor, üzülüyordum.   

        Öyle bir olay ki bu, yalnız bir şehrimizle sınırlı kalmaz, dalga dalga yayılma istidadı taşırdı. Ne zaman rüzgâr ekilmişse akabinde muhakkak fırtına biçilmişti. Bunun hesabını yapanlar hangi kıvılcımın hangi ormanı yakıp kül edeceğini iyi bilirlerdi. Öyle ki önüne geçilemez alevlerin her yeri sarmasına neden olacak benzini de söndürme girişimlerini boşa çıkaracak rüzgârı da yangın mahallinin gönüllü sakinlerine yaptırdıkları için sıfır maliyetle tahribatı çok yüksek yıkımları başarabilirlerdi Allah korusun! Kıyamet gibi örnekleri vardı işte. Orta Doğu’da, Asya’da, Afrika’da nerdeyse her gün korkunç boyutlara ulaşan bu kabil yangınlar haber değeri taşımayacak kadar sıradanlaşmıştı.

        Hey büyük yangın küçücük bir kıvılcımla başlıyordu. Bu küçük kıvılcımı büyüten de cahilliğimiz ve acele karar verme hastalığımız oluyordu çoğu zaman. “Her duyduğunu söylemesi kişiye günah olarak yeter.” diyen Peygamberimiz insanların çabuk yakalandığı büyük bir hastalığı haber veriyordu. Demek ki duyduklarının çoğuna inanıyor ve söylemekte de hiç tereddüt etmiyordu. Oysa bize bir haber ulaştığı zaman doğru olup olmadığını araştırmak gibi bir yükümlülüğümüz vardı. Bu yükümlülük Allah’ın emriydi.

        Birkaç gün sonra ziyaretimize gelen Beyşehirli bir arkadaşım, ilçelerinde meydana gelen olayın kızlara sarkıntılıkla bir ilgisinin olmadığını, öldürülen gencin oradan geçmekte olan Suriyeli gençlerin üzerine gezdirmekte olduğu pitbul cinsi köpeğini saldırttığını; bıçaklı kavganın köpekten korunmak isteyen gençlerden birinin köpeğe tekme atmasıyla başladığını anlattı. O vakit Allah’ın ‘öldürmekten daha şiddetli’ olduğunu belirttiği fitne denilen ateşin dehşetini düşündüm. Korkunçtu.

        Memlekette gündem yıldırım hızıyla değişiyor.

        Fitnelerle kotarılmak istenen asıl dehşeti 15 Temmuz gecesi yaşadık millet olarak. FETÖ fitnesinin neden olduğu bir dehşetti bu. Yangını söndürmek üzere bir anda milyonlarca insan seferber olmasaydı cehenneme dönecekti memleket. Melek maskeli şeytanların yazık ki milletten devşirdikleri imkânlarla nerelere kadar nüfuz edebildiklerini ve bir komutla neler yapabildiklerini gördük ciğerlerimiz yanarak.

        Rabbim bütün fitnelerden ve fitnecilerin şerlerinden cümlemizi korusun. Hele ki Allah ile aldatanlarından… Feraset ve basiret ihsan etsin yalnız kendisine inanıp yalnız O’ndan yardım uman cümle kullarına. Rahmetini merhametini eksik etmesin üstümüzden.

        Selamların en güzeliyle…    21 Temmuz 16

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.