Dün, Ankara Gölbaşı’nda FETÖ/PDY (Fetullah Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) terör örgütü tarafından, alçakça, kahpece şehit edilen ve şehrimizin yiğit bir evladı Muhsin Kiremitçi’yi Rahmet-i Rahmana gönderdik.
Kendisi, elinde o kadar çok siyasi imkan da varken, buna rağmen, gönüllü olarak özel harekat görevini, mücadeleyi, savaşmayı seçmiş olmasından da tanıdığımız bir kardeşimizdi...
Ülkemizi kan gölüne çeviren hain terör örgütüne karşı beş yıl boyunca, savaşmış, o bölgede çok kritik operasyonlara katılmış, başarılı bir polis kardeşimizdi. Sen, yıllarca hainlerle savaş, vatanın bölünmez bütünlüğü için canını ortaya koy, o tehlikelerden kendini koruyarak çık ama Ankara’ya gel, burada; bu milletin paraları ile alınmış silahlarını, bu milletin paralarıyla okumuş insanlarının kullandığı uçaklarla, üzerine kahpece yağdır ve şehit ol.
Bu yapılanlar nasıl bir alçaklıktır, bu nasıl bir kahpeliktir?
Şehidimizin cenaze töreninde, şehrimiz insanı kendisine yakışanı fazlası ile yaptı. İnsanlar, caddelere sokaklara sığmadı taştı. Şehit Özel Harekâtçı Muhsin Kiremitçi’nin babası Değerli Dostum Hüseyin Hoca’nın ve ailesinin göstermiş olduğu metanet ise Ülkemiz ve şehrimiz için örnek olacak nitelikteydi. Rabbim Tüm aileye sabrı cemil ihsan etsin, Şehidimizi de, Cennetinde Bedir Şehitleri ile beraber ağırlasın inşallah.
Şehidimizin babası Hüseyin Hocam; "Acı haberi, Güneydoğu’dayken bekliyordum. Oğlum şehit olacağını hissetmiş gibi, doğacak çocuğunun eğitimiyle de benim ilgilenmemi istemişti. Bana; “baba oğlumu da sen yetiştireceksin” demişti. Ben, özel harekatçı olmasını istememiştim ama o benim bu tavrıma direnmişti. En sonunda geldi bana dedi ki; “baba bize sabretmeyi sen öğrettin.” Kısaca; bir buçuk yıl süreyle kabul etmediğim özel harekat polisliği görevini, yine bana benim kendi silahımla kabul ettirdi ve beni ikna etti. Doğu ve Güneydoğu'da görev yaptı. Terör operasyonlarının en şiddetli olduğu yerlerde bulundu. Her kapı çaldığında bu haberi bekliyordum. Şahadet haberi Ankara'dan geldi. Allah, ülkemize milletimize zeval vermesin" diyordu. Oğluna ve ailesine; sabrı, kaderi öğreten Hüseyin Hoca’ma, Filistin’de Ümmet davasında beş oğlunu Siyonist katillere karşı direnirken şehit veren Ümmü Rıdvan annemizin sabrını versin inşallah.
Hocam, böyle sabır gösterirken, ben ise dün, cenaze töreninde bizzat tanıdığım bazı FETÖ’cüleri görünce haykırmak istedim:
“Ulan be şerefsizler! Bu milletin himmet paraları ile bu ülkenin en çalışkan öğrencilerin seçip, katliamlarınıza militanlar mı yetiştirmekti maksadınız?
Sizin dininiz ayrı, diyanetiniz ayrı, ticaretiniz ayrı, kitabınız (Kitabı Kuran Olan Kardeşine kurşun sıkmaz. Zira Kur’an’ın bizzat kendisi yasaklıyor bunu.) ayrı peygamberiniz (zira, Hz. Muhammed S.A.V. böyle bir ihaneti böyle bir münafıklığı kabul etmez) ayrı... İnsanların mallarını mülklerini, dahası en sevdikleri evlatlarını ellerinden almak için kendiniz gizlediniz, yalanlarınıza, ahlaksızlıklarınıza sarıldınız. Onlara şirin görünmek için gerçek yüzünüzü gizleyip, şeytanlığınız melekleştirerek şirin görünme yolunu seçtiniz ve bu ihaneti yaptınız sonunda...
Şimdi diyorsunuz ki; “kim yaptıysa, yapana lanet olsun!”
Siz yaptınız siz, size lanet olsun… Artık firavunun son andaki tövbesi kabul görmez. Halbuki 17-25 Aralık Darbe Girişimlerinden sonra aklınızı başınıza almak için o kadar çok fırsat var dı ki, söyledik ama anlamadınız, dinlemediniz. Bizi bölücülükle, kardeşler arasında fitne çıkarmakla suçladınız…
DEVAM EDECEK..