banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Ülkemizde 15 Temmuz Cuma gecesinden şu ana kadar yaşananlar bu sorunun ciltler dolduracak cevapları sanki.

         Terörle mücadelede yitip giden canlarımızı, harap olan şehirlerimizi, havaya uçurulan servetleri bir getirin hele gözler önüne. Anadolu büyüklüğünde gelincik tarlalarını andıran tabloya dikkatli bakınca, stratejik düşünce enstitülerinde üzerinde çalışılan, beyin fırtınaları yapılan; ihanet ve casusluk çağrışımları olan bu soru ve can yakıcı cevapları beliriyor.

            Bugünlerde şehirlerin meydanlarını doldurarak;

         “Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız/ Ve vatansız bırakma Allah’ım!                                                                                                                                                                                        Müslümanlıkla yoğrulan yurdu/ Müslümansız bırakma Allah’ım!”                                                              ‘Dua’larıyla inletiyoruz meydanları. Gönüllerde tam karşılık bulduğu için büyük bir coşkuyla ‘âmin’ dediğimiz bu duaların şairi rahmetli Arif Nihat Asya “Ağıt” şirinde bu ülkenin kaynaklarının nasıl kuruduğunun veya kurutulduğunun yürekler yakan cevaplarını bulmuş gibidir. Der ki:

“Şu yakın suların/ Kolu neden bükülmez                                                                                            Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin/ Benden doğar bana dökülmez”  

         15 Temmuz darbe kalkışmasında resmi ihanetin odağında görünen bir zat, yirmi yıldır yaşadığı okyanus ötesindeki malum ülkenin yetkililerinden onu büyütüp beslemiş, Allah rızası için her imkânı önüne cömertçe koymuş olan ülkesinin iade taleplerine karşı her zaman Batı’nın emrinde olduğunu, kendileri için çalıştığını bu nedenle kendi ülkesine iade etmemelerini istemiş. Sen ki bu milletin ekmeğiyle beslendin. Himmetiyle güçlendin. Milletine borcunu ödemeye gelince… ‘Millet de neymiş, yaşasın Batı, yaşasın Siyonizm!’ deyiverdin lisan-ı halinle. Aferin!

           Milletin paralarını aldın, evlatlarını devşirdin. Beyinlerini Allah- peygamber soslu ne idüğü belirsiz idealler uğruna iğdiş edip Mankurtlar haline getirmeyi başardın. Gün oldu, bunları okyanus ötesi için çalışan ucuz istihbarat ajanları gibi kullandın; gün oldu milletin tekerleğine çomak soktun efendilerin öyle istediği için. Çıkarların için herkesi dinledin; lakin Allah lafzını dilinden düşürmemene rağmen Bir Allah’ı dinlemedin. Dinlemedin; çünkü senin gibi narsist kişilikler için önemli olan ulaşmak istediğin hedef, gerisi vatan millet din iman bile olsa teferruattır alt tarafı.

          Mensubu olduğun milletin kanını iliğini sömürüp tüm kaynaklarıyla bugün emrinde olduğunu söylediğin emperyalizme, siyonizme teslim etmek için elli yıldır içinde olduğun, sinsi sinsi çalıştığın büyük bir projenin parçasıymışsın meğer. Lavrenslere parmak ısırtacak kadar hilebaz, düzenbaz…

         Genel Kurmay’ın açıklamasını dinliyorum. O gece kullanılan kaynaklara bakın: 8651 insan, 4000 silah, 35 uçak, 37 helikopter,74 tank, 246 zırhlı araç, 3 gemi… Bu kadar insan bu kadar silah ve mühimmatı kimlere karşı kullandı. Ne acıdır ki kendi halkına… Bu silahları düşman saldırılarına karşı kendisini korusun diye vermişti ellerine. Üstelik vatanı ve milleti koruyacaklarına vatan, bayrak ve namusları üstüne ant içmişlerdi. Netice vahim… Tank paletleri altında ezilen, bombalarla parçalanan, köprülerde kurşunlanan 246 can. Ateş düşen ocaklar, heba olan emekler, nihayet hepsi bir ülkenin kurutulan kaynakları. Kimin için, ne uğruna?

         O halk ki şimdi ellerinde bayrak, dillerinde dua vatan ve özgürlük nöbetinde… Bu halk ki engin ferasetiyle, tanklara karşı koyan cesaretiyle zor zamanlarda her türlü takdiri fazlasıyla hak etmiş, ediyor. 15 Temmuz’un üstünden koca on gün geçti. Çok şeyler yazıldı, söylendi darbe girişimine dair. Çok hikâyeler kaldı geriye her biri kahramanlık ve fedakârlık abidesi.

        Yazılıp çizilenler içinde biri var ki onda bu milletin zor zamanlarında sesiz konuşan isimsiz kahramanları dile getirmiş sevgili Gökhan Özcan Gelincik Tarlası başlıklı yazısında. Bu yazının bir bölümünü o kahramanlar unutulmasın diye, hepsine sonsuz saygı minnet ve şükran duyduğumu belirterek paylaşmak istiyorum.

              Gelincik Tarlası

 

        “Bu ülkenin en büyük servetinin sokaklarındaki sıradan insanlar olduğuna inandım hep. Güleç yüzlü hacı amcalar, cefakâr ev hanımları, seher vakti dükkân açan küçük esnaf, tarla taban peşinde çiftçiler, alınteri döken işçiler, para biriktirerek çocuklarını okutmaya çalışan ana babalar, hafızlık çalışan delikanlılar, çeyiz hazırlayan genç kızlar, ülkesi için muhabbetini, ideallerini, umutlarını hiç yitirmeyen, üç kuruşa çalışıp haline şükreden, memleketin başına bir iş gelmesin diye duasını eksik etmeyen, sessiz, mütevekkil, kendi halinde insanlar... Hayata kattıkları zenginliğin çoğu zaman farkında olmadığımız güzel insanlar... Büyük iddiaları yoktur onların, büyük harfle konuşmaz, işlerine bakarlar. Hayranları, bilmem şu kadar takipçileri filan yoktur. Böyle zamane dümenlerinden haberleri de yoktur. Ayaküstü dünyayı kurtarmaz, etrafa caka satmazlar. Sessiz ama kalben daima uyanıktırlar. Siyasi tarih kitapları yazılırken özel paragraflar ayrılmaz onlara. Hepsini 'millet' diye bir kavramın içine sıkıştırıp geçerler. Oysa onlardır asıl, en kritik kavşaklar geçilirken memleketin dümenini eline alıp gidişatına yön veren. Ne zaman memleketin başı dara düşse, ne zaman üstlerine bir vazife yazılsa, ne zaman canlarını fedaya çağrılsalar, hiç düşünmez, vakur ama yine sessizce koşar gelir, sancağı yere düşürmezler. Mazlumun, mağdurun, dara düşenin imdadına koşar, iyiliğin hamarat karıncaları olurlar. Eğer memleketin istiklaline kastedilmişse, sessizliklerine biraz ara verir, bir anda büyür, birer şahine dönüşür, düşmanı haklar ve sonra ne taltif, ne madalya beklemeden yine sessizce hayat işçiliklerine dönerler. İsimleri bilinmez, namları yürümez. Kendi kocaman yüreklerinin, engin insanlıklarının farkında bile olmayan yiğitlerdir hepsi. Farkında değildirler; çünkü insan olmaktan öte bir şey değildir onların muratları. Zamanın değiştiğinden, 'insanlık'ın nadirattan sayılıp kıymete bindiğinden haberleri yoktur.

            Bakın göreceksiniz, sahiciliklerinden tanıyacaksınız, her yerdeler aslında onlar. Şu sıra, memleketin başına yine bir musibet isabet ettiğinden sokaklarda, meydanlardalar. Tankların üstüne, ölüm kusan ağır silahların üstüne kırlarda koşar gibi gittiler. Kimisi şehadet şerbetinden içti, gülümseyerek uçup gitti sonsuzluğa. Onların mübarek kanlarından gelincik kırmızısı bir sel hayat buldu, yıkadı, yıkayıp arıttı kara gri şehirleri. Geriye kalanlar hayat nimetine sahip çıkıyor, köprülerde, meydanlarda, caddelerde bereketli bir millet ırmağı olarak çağıldıyor, ummana akıyorlar. Her tarafı nefes kesici güzellikte bir gelincik tarlasına çeviriyor, hayran olunası bir güzellikle donatıyorlar. Bu insanlarla aynı toprağın üzerine basmak, aynı memleketin sevdalısı olmak ne büyük mutluluk ya Rab!

           Kitap kitap kendine örnek şahsiyet arayan gençler, o sessiz kahramanlara dönüp iyice bir baksın! Şu olağanüstü günlerde başa gelen bütün o zorlukları aşmak için aşkla ve muhabbetle nasıl her yöne koşuşturduklarını izlesin! İrili ufaklı sıkıntıların, hayatın akışını tıkayan beklenmedik arızaların giderilmesindeki insanca gayretlerini, birer iyilik çeşmesi gibi her susayana bir avuç su oluşlarını, olağanüstü zekâlarını anlamaya, idrak etmeye çalışsın. Ve bıraksın, hariçte örnek aramasın; hayran olacaksa bu ülkenin elleri nasırlı, ağzı dualı, hakkaniyet sahibi, çalışkan, yiğit, sebil gönüllü insanlarından herhangi birine hayran olsun, bir ömür boyu gönül rahatlığıyla onu kendine örnek alsın.

        ...

        BU ülkeyi yedi düvele karşı dimdik ayakta tutmak istiyorsak eğer, inanın bize direnme gücü verecek tek cephanemiz bu!” G. Özcan, Yeni Şafak 25.07.16

        Bu ülkeye bu millete böyle mi teşekkür edilir?

       Selamların en güzeliyle...

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.