Gündelik işlerimizin telaşında hayat akıp giderken ara sıra “Ne oluyor be!” yahut “Vay canına!” diye kısa bir süre için de olsa irkilip başımızı kaldırmamıza neden olan olaylar yaşanıyor ülkemizde, dünyamızda. Az çok anlamaya çalıştığımız da oluyor; lakin bunlar şimdilik uzağımızda cereyan ettiği için etkisi çabuk geçiyor, kaldığımız yerden devam ediyoruz yeni bir irkilme anına kadar.
Aslında çok önemli gelişmeler oluyor ülkemizde ve yakın coğrafyalarda. Mesela savaşıyoruz ‘dâhili ve harici bedhahlar’ımıza karşı. Doğu ve Güneydoğu illerimizde devam eden operasyonlar var başımıza musallat edilen terör örgütlerine karşı. Dirliği bozulup paramparça edilen komşu ülkelerde askerlerimiz var, oralardan gelen veya gelebilecek saldırılara karşı kıyasıya mücadelenin içinde olan. Milletçe kendimiz olma yolunda attığımız her adıma karışmayı üstlerine vazife bilmiş düşmanlarımız var içimizden devşirdikleriyle takatimizi tüketmeye çalışan.
Avrupası, Amerikası yüz yıl önce kolunu bacağını kopardıkları atalar yurduna yeniden çullanmaya hazırlanıyorlar. Doğu Akdeniz haçlı donanmalarıyla dolmuş. Irak’ta Suriye’de onlarca ülkenin silahlı güçleri ve üsleri var. Ellerine çağın en modern silahları tutuşturulmuş onlarca terör örgütü cabası. Sözüm ona bu örgütlerle mücadele için gelmişler buralara binlerce kilometre uzaklardaki ülkelerinden, hepsinin kendi icatları olduğunu algı operasyonlarıyla unutturarak.
Her çeşit silahın denendiği yerdir bu coğrafya uzunca bir süredir. Deneyenlerin isimlerine bakıyoruz: Hepsi Müslüman! Ölenler onlar, öldürenler onlar, yurtlarından yuvalarından edilenler hep onlar. Kurup destek verdikleri terör örgütleriyle bölgeleri barut fıçısı haline getirenler, günü gelince çöreklenecekleri bahçelerin dikenlerini temizletiyorlar kendilerinden olmayanları birbirlerine kırdırarak. İstilacılar açısından maliyeti neredeyse sıfır olan bir savaş bu.
Ayrık otlarını bilirsiniz. Bir yere tutundu mu işiniz zordur; kolayına söküp atamazsınız. Kanser hücrelerine benzerler. Çok ciddi ve sürekli mücadele gerekir bünyeden tamamen atılmaları için. Hiç ihmale gelmezler. Yerleştiği dokudan sökülüp çıkarılan ayrık otlarının güneş altında aylarca kaldıktan sonra bile canlı kalabildiğini toprakla uğraşanlar çok iyi bilirler.
İçimizdeki ayrık otları sebebiyledir tüm savaşlarımız. Mücadele ciddi bir hal alınca hiç ilgisi olmayan yerlerden sesler gelmeye başladı. 15 Temmuz’u görmeyenler ayrık otlarıyla mücadelemizde nasırlarına basılmışçasına feryada başladılar. Demek ki dokularımıza bu musibetleri yerleştirenler de kurumasın diye toprak dışına atılan hücreleri sulayanlar bunlar. Bu durum hastalığın teşhisinde de tedavisinde de iyi bir noktaya geldiğimiz anlamına geliyor bana göre.
Ayrık otları benzetmesini bir televizyon kanalında yorumlarını ve analizlerini izlediğim Celal Kazdağlı düşürdü dilime. Ülkemizin terörle ve terör örgütleriyle mücadelesini yıllardır akamete uğratmaya çalışan siyasetçilerin çağrıldıkları halde gitmemek için direndikleri yargıya götürülüşleri çerçevesinde koparılmaya çalışılan fırtınalara dair yazdığı, 04 Ekim Cuma günü yayımlanan analizinde yer almıştı ayrık otları benzetmesi. Bir siyaset adamı için söylense de bu sözün kapsam alanına girebilecek evsafta birçok yaratık olduğunu düşündüm.
Kazdağlı’nın analizinde içimizdeki ayrık otları bakın nasıl tanıtılıyor:
“TERÖR ÖRGÜTÜNE BAĞLI PARTİ OLMAZ
PKK ve MLKP birer terör örgütüdür.
Figen Yüksekdağ milletvekili olmadan önce ESP’nin (Ezilenlerin Sosyalist Partisi) Genel Başkanı idi. ESP her daim illegal terör örgütü MLKP’nin “yasal uzantısı”, onun “partisi” imiş gibi davrandı.
HDP de terör örgütü PKK’nın “yasal partisi” gibi hareket etti.
Bu dünyanın hiç bir yerinde kabul edilemez. Terörü bitirmek için çalışır siyasi partiler Meclis’te.
Siz seçim öncesi öyle dediniz. “Silahın yerini kürsü alacak” diye oy aldınız.
Millet size oy verince PKK’nın silahından, teröründen kurtulacağını düşündü.
Ama siz seçim biter bitmez PKK gibi konuşmaya başladınız.
15 Temmuz’da Türkiye’ye saldıran, işgale kalkışan, iç çatışma çıkarmak isteyen ABD, NATO, FETÖ ve PKK’nın yanında durdunuz.
Şimdi yine Batı ile iş tutuyorsunuz.
Türkiye İran sınırından Akdeniz’e kadar kuşatılmak isteniyor. YPG Suriye’de, PKK Irak’ta başkaları adına terör merkezleri kuruyor.
Bunlara hiç itirazınız yok. Tam tersi Batı’nın sizi kullanma çabasına gönüllü asker yazılmak istiyorsunuz.
Halk sizden uzaklaştı.
İfade vermeye götürüldüğünüzde New York Times sizden “bir dönem parlayan yıldız” olarak yazdı, sizi Başkan Obama’ya benzetti.
Brüksel’deki mahkeme PKK için terör örgütü değil silahlı mücadele veren bir örgüt kararı verdi.
Ankara’da görev yapan AB Büyükelçileri de sizin için acil koduyla toplantı yaptılar.
Neden acaba?
ABD kanton diye yola çıkardığı YPG’ye Suriye’de Amerikan bayrağının bekçiliğini yaptırmıştı.
Sizden Obama çıkmayacağına göre payınıza nasıl bir görev düşer; hiç düşündünüz mü?
Esnafın biri bile sizin için kepenk kapatmazken Batı’nın sizi bu kadar pohpohlaması size oy verenler için bir onur mudur; yoksa utanılası bir durum mudur?
Karar verin.
Kürtler diyorsanız; onlar kararını çoktan verdiler. Türkiye ile beraber Suriye’de, Halep’te, Telafer’de, Musul’da, Erbil’de yepyeni bir dünya kurmaya hazırlanıyorlar.
Hiçbir şey yapamıyorsan; aradan çekil, Kürt ile Türk’ün arasında ayrık otu olma.”
Yerden göğe kadar haklı değil mi?
Selamların en güzeliyle…