banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Aynı ülke sınırları içinde, aynı devletin eşit haklara sahip vatandaşları olarak, yaşadığımız topraklar üzerinde huzurlu ve mutlu bir şekilde ömrümüzü tüketmek varken, bolluk ve bereket içinde çocuklarımızın geleceklerini de garanti altına almak için çalışacağımız yere maalesef bir takım mihrakların ateşlemesi ve aramıza kin ve nefret tohumları ekerek, bazı hasletlerimizi birbirimize karşı kullanması sebebiyle Milletimize karşı oluşturulan bu düşmanca projelerinin içinde yer alanlarımız var.

Halbuki düşünsek, dünyada yüzde yüz adaletin sağlanabildiği hiç bir köşe bucak yok maalesef. Ülkemizde yaşayan ister Türk kökenli ister Kürt kökenli vatandaşlarımız olsun, zaman zaman kötü muameleye tabi tutulmuş olabilir, zaman zaman umutlarımızı kaybetmiş, farklı muameleye tabi tutuluyor olduğumuzu düşünebiliriz. Kürt-Türk ayrırımı yapmadan bu düşüncelere sahip bir çok vatandaşımızın bulunduğunu da bizzat hepimiz biliyoruz. Böylesi nahoş hadiselere, sadece belli bir bölgede değil yurdun her köşesinde benzer şeylerle karşılaşılmış olunabilir. Bunun neticesi olarak insanların bir birlerini boğazlaması; aslında zayıflığın, akılsızlığın eseridir.  Oysa bu haller hiç birimize fayda sağlamayan ve sadece düşmanı sevindiren hallerdir.

Devletin güvenliğini sağlamakla görevli olan birimlerimizi de kendimize rakip olarak göremeyiz. Devlet, içinde yaşattığı bireylerin huzurunu sağlamakla görevlidir. Teöristle askeri, teröristle polisi, terörizmle develtin yasal gücünün eylemlerini karşılaştırmak, insan aklıyla oyun oynamak anlamına gelir.

Tarihi süreç içinde, yüz yıl önce, beş yüz yıl önce, bin yıl önce meydana gelmiş olaylar yüzünden asla bugünkü nesilleri sorumlu tutamayız. Bu “Medeni Dünya” dediğimiz alemin içinde hüküm süren kanunlarda bile “suçun şahsiliği” diye bir kural bir kavram vardır. Geçmişte yaşanmış olayları bu şekilde terör hareketleriyle açığa çıkaramaz, kendimize kar sağlayamayız.

Geçmişte belki de hatalı işler de yapılmış olabilir. Nasıl ki günümüzde insanların en doğal hakları olan insan hakları ihlalleri zirve yapmışsa, özellikle İslami Toplumlar üzerine Haçlı zihniyetinin hortlattığı ve Müslümanların, üzerinde yaşadıkları toprakların zenginliklerini sömürmek için kendilerine göre bahaneler uydurarak, işgallere, idamlara, çoluk çocuk demeden katliamlara neden olunuyorsa eğer tarih boyunca da bütün devletler, kendi alanlarını genişletmek amacıyla  ya da gerek ırksal, gerekse dinsel farkılıkları bahane ederek bir birlerini boğazlamış, birbirlerinin haklarına tecavüzkar davranmış olabilirler... Tarihin derinliklerini bir yana bırakalım, bugün çevremizde ve dünyanın bir çok bölgesinde yaşanan olayların nasıl cereyan ettiğinin canlı şahitleriyiz hepimiz.

Bu olaylar bahane edilerek, eski olayların meydana gelmesi için karar verenlerin yedi göbek sonrası torunlarından hesap sorulmaya kalkışılması maalesef dünyayı çekilmez bir gezegen haline getiren en önemli sebeplerdir. Çünkü herkesin kendi faydasına geliştirdiği yöntemler, tedbirler vardır. Bunları mutlaka devlet geleneğinden de kaynaklanan özellikleriyle devreye sokar ve gereken her türlü tedbiri alır. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile baş edilebileceğinin sanılması da düpedüz bir yanılgıdan ibarettir. Bunun örneğini 15 Temmuz’da bütün dünya görmüş durumdadır.

Devletlerin kendi menfaatleri doğrultusunda geliştirdikleri projelerin içine,  göz koydukları devletin hassasiyetlerini kaşıyarak, o ülkede yaşayan etnik ya da inanç temelli grupları kullanarak bir birlerine kırdırtırken kendisi de uzaktan seyredip olayların kıvamına gelmesinin ardından “büyük abi” rolüne soyunarak, gruplar arasında anlaşmalar, barış görüşmeleri organize edip, hem onlar nezdinde  itibarını artırmakta hem de daha önce b,ilerek ve tasarlayarak karışmasını sağladığı ülkenin zenginliklerinden güya yaptığı bu girişimin bedeli olarak pay elde etmektedirler.

Maalesef bu oyunun bir parçası haline gelmiş olan özellikle de halkı Müslüman olan devletlerin yöneticileri büyük vebal altındadırlar. Bu bölgede bulunan devletlerin yönetimleri, ülkenin bütün zenginliklerini kendi ailesi, kendi  kabilesinin elinde bulundurdukları için, kendi kabilelerinin rahat ve huzurunu sağlamak adına, ülkesine saldıran emperyalist güçlere   ses çıkarmamakta ve kendi rahat ve huzurlarına halel gelmemesi  için emperyal devletlerin verdiği her emri harfiyyen yerine getirmekte, bunu sağlamak adına kendi idaresi altındaki halka dahi zulüm etmekten geri durmamaktadırlar.

Ya da, eğer sesinin dozunu biraz artırma gayreti içinde olanları da tıpkı Saddam Hüseyin gibi, Kaddafi gibi liderleri, bizzat kendi halkına düşman ettiren bahaneler üreterek ortadan kaldırıp kendine yeni kukla devletçikler, kukla yönetimler kurdurarak, o toplumlar üzerinde hegemonyasını sağlam temeller üzerine oturtmaktadırlar.

Yıllar geçtikten sonra da; “Irak’ta kitle imha silahı bahaneydi”, “Saddam Hüseyin’in ortadan kaldırılması hataydı” gibi itiraflarda bulunarak, günah çıkarma cümleleri  kurarak, güya özür dilemekte ama neticede, alacaklarını almış, satacaklarını satmış olmaktalar.

Tıpkı, daha önce “Türkiye’nin, DAEŞ ile petrol ticareti yaptığını” söyleyen CIA’nın bir kaç gün önce Türkiye’den özür dilemesi gibi... Ben bu iftiraların, “Türkiye’yi de o ülkelere benzetecek hamlelerin başlangıcı olarak” görmekteydim ama “Fırat Kalkanı ile sanki bu bahaneleri boşa çıkarıldı” diye düşünüyorum.

Devlet içindeki hassas uçlara dokunmaktan asla çekinmeyen emperyal güçler, Türkiye üzerinde de bir büyük oyun oynamaktadırlar.

Doğu ve Güneydoğu’da neredeyse 40 yıldır devam eden terör olaylarının asıl nedeni; emperyalistlerin, Ortadoğu’da güçlü bir Müslüman Türk Devletinin bulunmasının istememelerinden kaynaklanmaktadır.

İşte bu yüzden aynı topraklar üzerinde yaşayanları etnik olarak, Türkler, Kürtler, inaç temelli olarak da, Aleviler  ve Sünniler olarak ayırıp bu şekilde de hassasiyetleri çarpıştırarak sonuca ılaşmak istemektedirler. Bugün Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de ve diğer bir çok Ortadoğu ülkesinde yapılan da tam budur. Vatandaş olarak bizler bu gerçeklerin varlığını bilerek davranmalı ve  zaten bir kan gölü olan Ortadoğu’daki bu ortamın devamını sağlamak isteyen Batılı Emperyalistlere fırsat vermemeliyiz.   

Benim tanıdığım Kürtler asla arkadan vurmazlar. Masum ve silahsız insanlara asla kalleşçe pusular kurmazlar. Hiç bir zaman Müslüman Kardeşine habersizce yaklaşıp bir düğmeye basarak onlarcasını katletmezler. Onlar haklıdan, doğrudan ve devletten yana namus timsali insanlardır. İnsan öldürmenin ne manaya geldiğini bilirler ve bin yıldır bu topraklarda birlikte yaşayan, aynı kültürün, aynı coğrafyanın, aynı dinin mensupları olarak, kendilerine ne idüğü belirsiz yeni maceralar, yeni komşular aramazlar. Kalleşliklerin ve korkaklıkların tarafını asla tercih etmezler.  Eli kanlı devletlerin, yapılan bu savaşın asıl tarafı olduğunu ve kazananın yine onlar olacağını iyi bilirler. Çünkü Ortadoğu ve dünya tarihi bu tür karışıklılardan kimlerin nemalandığını ispatlayan vesikalarla doludur.

Dış düşmanların maşa olarak kullandığı gruplar ve kişiler asla ve asla Kürdün ve Türkün dostu olamaz, onların menfaatleri için çalışmazlar. Onlar bizlerin menfaatleri için değil, Batılı Sömürü düzeninin menfaatleri için satın alınmış kuklalardır. Öyle olmasaydı eğer, “Türk- Kürt” demeden acımasızca pusular kurup, masum insanların kanına girer, yıllardır, Kürdün ve Türkün analarını ağlatırlar mıydı hiç?

Burada yapılacak olan şey, Kürdüyle, Türküyle, Alevisi Sünnisiyle bu oyunun farkında olmak ve birbirimize sıkı sıkıya sarılmaktır. Bin yılda tesis edilen, birbirmize olan güven ve sadakatimizi bozup yeni bin yılların içinde başka yaşam alanları ve başka komşular, başka akrabalar aramanın alemi de yoktur, faydası da...

Biz bu coğrafyanın birlikte sahibiyiz ve ancak ve ancak birlikte güçlü bir devlet olur, birlik içinde refah ve huzura ereriz.

Allah Milletimizi düşmanların şerrinden korusun ama bizleri de, akıl nimetini doğru yer ve zamanda kullanan kullarından eylesin...

Tüm şehitlerimize merhamet eylesin, gazilerimize ve yararlılarımıza da acil ve kalıcı şifa versin inşallah.

Tayyar Yıldırım

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.