Yeni bir insan yeni bir duruş yeni bir hikâye sahibi olmaktan vazgeçip bizi biz yapan değerlere sımsıkı sarılmak zamanının tam da ortasındayız. Şimdi biz olmanın birlikte olmanın değerlerimize değer katmanın eşiğine gelip durduk. Eşik önemli bir kavram zannımca; Bir şeylerin ne ötesi ne berisi yani tam ortası, kendisi…
İnsan kalmanın eşiği, umudu kaybetmemenin eşiği, anlama bilme sevme eşiği, dinleme dinleyebilme eşiği, bağrına basma eşiği… Kısacası insani değerlerimiz denildiğinde durulması gereken tüm eşikler! Geçilmeden dönülmeden bekleyerek anlayarak insan yerine koyarak anlamlandırmamız gereken eşikler…. Sahi ne oldu bize? Dur çizgisini neden geçer olduk! Başkaları kavramını ne çabuk içselleştirdik? Biz kavramı dururken. “Biz olmak” En büyük kapının eşiği değil miydi? Değerlerimiz, geleneklerimiz, adet, göreneklerimiz BİZ olmadan nasıl devam edecek? Yalnız başına neyi nasıl nereye kadar götüreceğiz? Sahi kahve içmek neden bu denli kültürümüzün özüne işlemiş de “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır” demiş atalarımız? Bence burada ki hatır kahvede değil kahve yanında edilen o içten, samimi kalbe değen sohbetlerde saklı. O halde neden sohbet muhabbet edemez, iki lafın belini kıramaz olduk en yakınlarımızla?
Kendime sordum sizden önce ve şöyle cevap verdi gönlüm; Çünkü birbirimiz dışında her şeye zaman ayırır olduk. Önce çoğalttık her şeyi sonra daraltmaya kalktık. Zamanı böldük çarptık olmadı öldürdük. Sonra sadece kendi yakınlarımıza ayırdık zamanı yetmedi vazgeçtik onlardan da kendimize nefsimize döndük. Egomuzu kabarttık. Önce ben dedik. Ben olmazsam diğerleri de olmasın dedik. Acıyı, ölümü, düğünü, bayramı, gelenekleri öylesine ayaküstü tüketmeyi yaşam zannetmeye başladık. Zannımız öldü. Bu durumu gerçek kabul edip içselleştirdik ve gerçek yaşamı bu saydık. Yani acı öylesineydi. Bir damla gözyaşı döktük bitti bir saat sonra düğünde oynadık. Bir saat daha geçti cenaze namazına durduk ve bir saat sonra pasta kestik doğum günü kutladık ve bir saat daha geçti bilmediğimiz bir ölüme ağladık yeniden sonra geçti. Sonra tüm geçmeler geçti. İçimize sistematik bir şey yerleşti ve duygularımız otomatikleşti yarı ağlar yarı güler yarı mutlu yarı üzgün yaşar olduk. Benim kendime verdiğim cevaptı bu. Siz ne dersiniz bilemiyorum. “Eskiden biri öldüğünde o mahallede düğünler ertelenirmiş” İşte eşik tam da burada değil mi? Başkası değil “BİZ” olmayı unuttuk. Acıyı, derdi, düğünü, ölümü, beraber yaşamayı ve içimizden hissetmeyi unuttuk! Çünkü birbirimizi dinleyecek zamanımız yok! Daha doğrusu birbirimize zaman ayırmayı önemsemiyoruz. Kahve eşiğinde sohbetli zamanları özledi kalbimiz, içten sohbetleri, anlamayı dinlemeyi sevmeyi yardım etmeyi özledik belki…
Öyleyse durmalı, düşünmeli, dua etmeli zamana ve yeniden yola düşmeliyiz “BİZ OLMAK İÇİN” hem de çabucak…. Yoksa yeni nesillere bizden kalan şey “ BİZ” değil “BEN” olacak ki bunun vebali yüktür….
Sevgiyle kalbi muhabbetle efendim….