Sokakta selamlaşıyoruz, kucaklaşıyoruz. Emanetimiz olsa birbirimize bırakıyoruz. Yakınlarımızın, komşularımızın cenaze merasimlerine katılıyoruz, birbirimizin hastalarımızı ziyaret ediyoruz. Gerektiğinde birbirimizden ihtiyaçlarımızı temin ediyoruz...
Aracımız bozulunca tamir ettiriyoruz, lokantasına gidip karnımızı doyuruyoruz, fırınından ekmek alıyoruz, musluğundan su içiyor, kapısının önünden geçiyoruz. Mahallemize bir yabancı gelse çocuklarımıza laf etse pür dikkat kesilip korumacılığa soyunuyoruz.
Gel gelelim klavyenin başına oturduk mu; damarlarımız şişiyor, cinsel dürtülerimiz artıyor, efeliğimiz nüksediyor, hepimiz birer canavar kesiliyor ve birbirimize saldırıyor, küfrediyor, hakaretler gönderiyoruz. Tanımadığımızı sandığımız ama gerçekte tanıdığımız insanlarla kavga ediyoruz.
Bu ne kepazeliktir Ey Milletimin Asil fertleri?
Hiç aklımızı kullanmak gibi bir kaygı taşımıyor muyuz?
Taşıyalım bence...
Bizim gidecek bir vatanımız yok.
Ne düşünürsek düşünelim ama önce millletimizi, vatanınımızı düşünelim.
58 yaşımdayım, 58 yıldır çocuklar gibi birbirimizle uğraşıyoruz.
"Küstüm..."
Şimdilerde ise, "çocuklar" gibi ne kelime, "canavarlar" gibi pençelerimizi, dişlerimizi batırıyoruz birbirimizin etlerine, yüreklerine.
Böyle yapmaya devam eder isek, kesinlikle kazanan biz olmayacağız, haberimiz olsun.
Kendimizi düşünmüyorsak bari çocuklarımızı düşünelim de klavye canavarlığından vazgeçelim.
Her kesimden birileri bizleri oyuncak gibi kullanmaktalar ama hala haberimiz yok.
Haberimiz olsun bence...
Yoksa bu hırçınlığımızın sonu felakettir bilesiniz.
Gerçeği göreli çok oldu ve tam da kitabın ortasından demek zorunluluğu hissettim.
Sen bilirsin Türkiye!
Tayyar Yıldırım