Ve insan yokluğu yazdı alnına. Bilmeden yaptı bunu. Bilseydi yapmazdı. Aynaya baktı önce. Görmediklerini gördü. Görmesi gerekenler bilgiçlik perdesine yenilmişti. Ben dedi. Ben sessizliğin sesiyim. Ben türkülere nefes veren O’ kişiyim. Ben olmayanların olduğu yerden geldim. Ben rüzgârın rengine değdim bilirim! Söyleyin siz bilir misiniz? Söyleyin…! Ses çıkmadı. Ses yoktu. Ses kaybolmuştu. Uzaklaştı sandı. Uzaklaştırdım. Ses yenildi bana. Korktu benden. Ses yok. Çağıracağım gelecek. Gel demem yetecek. Bakın çağırıyorum işte. Ses! Sesim! Sesler! Ses yok. Sesler yok. ‘Zan var’ Zan kaldı sadece. Zannına yenildi adam bildiği yok. Zannına yenildi kadın bildiği yok. Zannına yenildi çocuk sayıldığı yok. Tevellüdü yetmiyor. Zanna yenildi zaman, anlayan soran arayan hatta anlamaya çalışan yok. Zan zannına yenildi de bilen gören hikmetine destur veren yok…
O vakit yılanlara verildi destur ve bahar geldi zamanı ikiye böldü. Çiçek açtı, bahar bahçe koktu mis gibi her yer. Anlayanlardan çok anlamayanlar çıktı ilkbahar güneşine alınlarda ki yokluğu ısıttı. İlkbahar, ilk güneş, ilk zan, ilk yemin, ilk günah… Söylesene nereden çıktı bunlar? Söylesene bilen kim? Bilmeyen herkes evet. Bilen neden bildim demez! Bilmeyen neden bildim der? Tam da bu noktada neden ısrarcıdır filozof? Ya da ona ısrar etmesini söyleyen kimdir? Uzaklaşan neden yaklaşır söylesene? Yaklaşan neden uzaklaşır peki…?
ZAN’ diyeceksin besbelli. Pekâlâ, zannı zan’ eyleyen kim? Zannı benim alnıma yazmaya kalkışan ile yokluğu benim alnıma yazan aynı yanılgı mı? Söylesene insan beşer oldum dediğinde de zan’ da mı? Umut yokluğu bu. İnsanın kendini bulamaması! Ya da insanın kendine varamaması. Kendine varmak ile yokluğu kendi eli ile kendi alnına yazmaya kalkmak aynı zannın mahsulü mü? Söylesene nerede yanıldım? İnsan nerede yanıldı? Biz nerede yanıldık? Yanıldık mı? Yanıldığımızı anladık bildik mi? Âdem’in yanılması insan oluşundan mı mütevellit yoksa insan kalmaya çalışmasından mı? Çok mu sordu ne insan? Sormak hakkı değil miydi? Hakkıydı elbet. Hakkı da bakiydi. Lakin sormayı yolun sapağında kaybetti belki zanna düştü. Belki! Bilinmeze. Zan tatlı geldi yolunu değiştirdi belki. Vardı. Varamadı. Durdu duramadı. Yol üzerinde soruyu kaybettiği noktadan sonra her sapağa saptı her patikayı denedi her sarpa sardı. Sandı ki! Zannetti ki bulacağım hatta buldum. Fark etmediği ise; “Ben buldum. Ben bulurum. Benim yolum doğru. Sordum. Yola düştüm. Yol çağırdı aradım durdum yol aldım ve vardım” Dı…
Bilmedi ki varamadı. Yolda kaldı, yolda kalmaktan öte ana yoldan umudunu kesip ona süslü görünen her yola bile bile saptı. Sapıttım, saptım, vardım, girdim, daldım ama çıkamadım diyememe zannı aldı götürdü hatta çaldı onu. Kendi kendisinden çaldı. Varmak adına çıktığı yolun en parlak kayasında yokluğu alnına yazdı. Ben aradım yok dedi! “BEN” dedi. Sınavın en basitinde yoruldu. Vardım sandı durdu. Buldum sandı kaybetti. Oldum sandı yok oldu. En garibi de kendini kendinde kaybetti. Artık hükümsüzdü. Ne geri dönebildi ne umut edebildi. Alna yazı yazmanın KİM’ işi olduğunu unutmuştu!!! Kendi rengine karalanmış bulanmış durulanamamıştı. Hatırladı. Hatırında kendini bir daha kınadı-örttü- öldürdü…
İnsan kendi hikâyesini kendisi yazamaz karalayamaz öldüremez ve yaşatamazdı. Bunu bilmedi bildirmedi bildiremedi tek ZAN’I bu da değildi… Zan’dan öte zannına yenildi…