Adam dini değerleri üretiyorsa, ona `dindar` derler. Yok dini değerleri tüketiyorsa, ona da `dinci`derler.Dindar olanlar Dindar olanlar, dini tezgâhlamazlar; dinci olanlar, dini tezgâhlarlar.
Gerçek dindarlar dini değerleri tüketmezler, aksine üretirler.
Nasıl mı?
Mesela; Hz. Peygamberi sevdiğini söyleyen bir dindar, Onu hayatında üretir. Onun örnekliğini çağa taşır. Onun mesajına dil olur, el olur, ayak olur. Onu gönülden gönüle, kulaktan kulağa, gözden göze, özden öze taşır.
Dindar, inancı uğruna bedel öder; dinci, inancına bedel ödetir.
Dindar, imanını sermayesi bilir; dinci, sermayesini imanı bilir.
Dindar, arı gibidir. Çiçekten çiçeğe konar. Amacı bal yapmaktır. Hem kendi beslenir hem de başkalarını besler.
Dinci, sinek gibidir.
Başkalarının yaptığı ballara konar.
Ağızlarıyla ve ayaklarıyla mikrop taşır temiz ballara. Konduğu balı da berbat eder.
Çünkü onun temyiz yetisi, bal ile pisliğin arasını ayıracak kadar gelişmemiştir.
Aklını kullanmadığı için aklı bücür kalmıştır.
Evet, sinekler de sever. Fakat bu sevgi, gerçekte üretici değil, tüketici bir sevgidir. Sevginin tüketici olanına, aslında `sevgi` değil, `tutku` denir.
Tutku tutuklar; sevgi azat eder, özgür kılar.
Kişinin hangi inanca, ideolojiye, çizgiye, davaya mensup olduğuna bakmadan önce, mensup olduğunu iddia ettiği inanç, dava ve çizginin “arısı mı, sineği mi olduğuna” bakmalı.
Arısıysa eğer, takdir edilmeli saygı duyulmalı : çünkü arılar sadece çiçeklere konarlar ve hep üretmek için yaşarlar.
Sineklerse, arıların yaptığını tüketmek için vardılar ve ganimet gördükleri her yere pis mi temiz mi demeden konarlar.
Bu günde öyle değil mi.
Davaya hizmet edenler bal arıları , Davaya çöreklenmiş eşek arıları ve sinekler bal arıların ürettiği o güzellikleri tüketmiyorlar mı.
Tarihte olduğu günümüzde de dava adamları ne kadar az, ama davanın sırtından geçinen adamlar ne kadar çok değil mi.