banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesindeyiz. Öğleden önce laboratuar, radyoloji gibi birimlere uğradıktan sonra muayene saatinin gelmesini bekliyoruz. Özel muayeneler mesai sonuna ayarlanmış. Bu, hastaneye il dışından gelenler için upuzun ve bir türlü geçmek bilmeyen sıkıntılı saatler demek.

        Hastanenin kuzey tarafındaki mekânlara gidiyoruz. Buralar daha çok yemek-içmek olmak üzere öğrencilerin her türlü ihtiyacına cevap vermek üzere kurulmuş birçok iş yerinin bir arada olduğu büyük bir çarşı. Öğle saatleri her yer hareketli.

        Yemek yiyebileceğimiz daha rahat bir yer ararken kitapçılara takılıyoruz uzun uzun. Her sayısında yakın tarihin karanlıkta bırakılmış birçok olayını gün yüzüne çıkarmayı amaçlayan bir dergi bir gazete alıyorum. Gözümüz raflarda, yeni çıkan kitaplarda. Konya’da kitap günleri; lakin biz fuarın uzağındayız. Amaç kitap ve okumak olduktan sonra fuarda olmamanın çok da önemli olmadığını düşünüyoruz.

        İşte bir Mustafa Kutlu kitabı. “Hüzün ve Tesadüf”… Bakıyorum tam bana göre. Bir çırpıda okunacak cinsten hikâyeler…

        Muayene saatine daha çok var. Dışarıda bir gurup öğrenci bir derneğin kemesinde iş tutuyorlar. Çaylarımızı onlardan alıp yakınlarında bir yuvarlak banka oturuyoruz. Yeni aldığımız kitaplardan önce M. Kutlu’nun kitabına dalıyorum. Bir başlık dikkatimi çekiyor. “Bir Şey Yap!” Yazarın Yeni Şafak’ta çıkan yazılarından biri bu. Üstelik hafızamdaki tazeliğini koruduğuna göre yakın bir zamanda okumuş olmalıyım. Evet...

        Edebi metinlerin okunduğu zaman, mekan ve duruma göre okuyucuya söyleyeceği farklı şeyler olduğunu söyledik sınıflarda yıllarca. Bu gerçekle karşı karşıya olduğum nice anlardan biriydi yaşadığım.

        Hocaya “Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin? Öyleyse güzel bir şeye başla. Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü her insan ölecek yaşta…” diyen Tebrizli Şems ilham vermiş olmalı.

        Ne olursa olsun mükemmel bir hareket noktası bulduğunu düşündüm sevgili Mustafa Kutlu ağabeyin.

         

        Niyetim, arzımızın nisan yağmurlarıyla, çiçeklenmiş ağaçlarla şenlendiği güzel bir günde Kutlu Hoca’nın bu güzel hikâyesi ile baş başa bırakmak.        

“Bir şey yap güzel olsun… Huzura vesile olsun, rikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin.

-Güzellik karın doyurmuyor abi… İnsanlar iş, ekmek özgürlük istiyor. Bunca yoksulluk var iken, nasıl gider gönül darlığı.

-Bir şey yap doğru olsun. İnsanları yalanın ve yanlışın bataklığına düşmekten korusun. Rüzgâra ve akıntıya kapılmasın; kırılsın lakin eğilip bükülmesin.

-Doğru iş yapanı, doğru konuşanı, dokuz köyden kovuyorlar. Adını unutup “Davut” diyorlar. “Ulan âlemin enayisi sen misin” diye aşağılıyorlar. Bir “doğru şey” onları engellediğinde, “Yok mu bunun bir ek yeri, yumuşak karnı” diye mızıldanıp, huylanıyorlar. Bu “ek yeri”n keşfi için komisyonlar kurup, dosyalar dolduruyorlar. Sonunda Davut’a doğru işaret parmaklarını sallayıp, gözlerini belerterek “Bak açarız dosyanı ha…” diye kısık bir sesle sesleniyorlar.

-Bir şey yap iyi olsun. Hizmetten, hürmetten, merhametten müteşekkil olsun. Kalpleri yumuşatsın, garibin, yolcunun, zayıfın derdine derman olsun.

-Bize hep, “İyilik yapma, sakın ha kemlik bulursun” diyorlar.

-Olsun sen bir iyilik yap at denize, balık bilmez ise Hâlık bilir…

-İyi de nere o iyiliği yapacak olan, onlar hep güzel atlara binip aramızdan ayrıldılar.

-Sözüm sanadır, gidenler zaten gitmiş. Sen kanaatı gözet, mütevazı ol.

-Mütevazı olacağım ama, gerçek sanırlar diye endişe ediyorum. O zaman bizi bir köşeye itekleyip unutuyorlar be abi; çapsız, işe yaramaz, cirmi kadar yer yakar diyorlar. Diğerlerine omuz atıp, çelme takıp öne geçsem parayı toplayacağım. Sen bizim ekmeğimizle mi oynuyorsun, sen bizim kimlerle dansettiğimizi biliyor musun? Burası kurtlar sofrası.

-Bir şey yap âdil olsun, haktan hukuktan ayrılmasın. Zâlime haddini bildirsin, mazlumun payını versin.

-“Hak değirmende” diye bir söz var, işitmedin mi? Hukuk güçlünün yazdığı bir kitap, Para kimde, güç onda.

-Hak yerini bulur ve elbette hak gelince bâtıl zâil olur.

-Ben de şunu diyorum, “Hamama giren terler ve oyuna katılan kol sallar”. Kanı da var, canı da var ama hamsi kurban olmuyor. Hakkı tutup kaldıracak derman nerede bizde?

-Çabuk parlayan çabuk söner, sabr ile elbet olur koruk helva.

-Abi senin anlattıkların notlu izahlı atasözleri sözlüğünden seçmeler. Bu sözlüğün pek çok nüshası var ama, kullanımı ilkokuldan öteye geçmiyor. Sen bize nasihat vereceğine, biraz harçlık versen daha iyi..

-İnsanlar ne zamandan beri bu hale düştü…?

-Böyle gelmiş, böyle gidiyor… Tarih dede öyle diyo.

-Olur mu hiç. Tarih insanları ibret alsınlar diye yazılır, okutulur.

-Biz tarihi savaşların, kıyımların hikâyesi olarak dinledik. Hükümdarların birbirini boğazlıyor, ortalık kandan geçilmiyor.

-Bir şey yap barış olsun. İnsanlar kin ve nefretten uzaklaşın. Bombalar patlamasın, çocuklar ölmesin.

-Ohooo, bana neredeyse dünyayı düzelt diyorsun…

-Öyle,.. Hadi bir şey yap.”

Selamların en güzeliyle…

13 Nisan 17

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.