Seydişehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nün organize ettiği Kitap Günleri öğrenci, öğretmen, her yaştan çok sayıda okuyucu ile bazıları hemşerimiz olan birçok yazarın buluşmasıyla kitapseverler açısından güzel etkinliklerle geride kadı.
Bu ve benzeri güzel hizmetleri nedeniyle Aziz Karakuş Bey’i ve onun şahsında tüm görevlileri tebrik ediyorum. Dileriz arkası gelir.
Hafta buyunca birkaç defa uğradım. Kitaplar arasında kitap kokusu teneffüs ederek gezinmek en sıkıntılı anları en huzurlu anlarla değişmek gibi oluyor. Her birine dokunmak, her birinin hangi dünyalardan esintiler getirdiğini tanımak istiyorsunuz; ama ne mümkün! Binlercesinden birkaçına daldığınız üç beş dakikada kitabın en çarpıcı cümleleri arka kapağa konulmuştur diye oralardaki tadımlık üç beş cümleye bakabiliyorsunuz sadece.
Daha önce okuduklarınız yeni baskılarıyla yüz hatları zamanla değişmiş eski dostlar gibi sıcak bir bakışla karşılıyor. Onlarla ilk tanıştığınız anlar, onlarla yaptığınız yolculuklar, türlü izlenimler farklı film kareleri gibi saklandıkları köşelerden tozlarını silkeleyerek canlanıveriyorlar yeniden.
Kitaplar arasında gezinirken rahmetli Cemil Meriç’in Bu Ülke adlı eserinde kitaba dair yazdıklarını hatırlarım. Ruskin’in Susam ve Zambaklar adlı eserinden kitap, yazar ve okuma üzerine yapılmış şu çarpıcı düşünceleri aktarır Üstad:
“Her toplum bir kitaba dayanır: Ramayana Neşideler Neşidesi veya Kur’an. Senin kitabın hangisi?” Dostoyevski, “Avrupa’yı kendimizden çok daha iyi tanıyoruz”, diyor. Biz ne kendimizi tanıyoruz, ne Avrupa’yı. Tarihimiz mührü sökülmemiş bir hazine. Sosyologlarımız bir Kızılderili köyünü keşfe gider gibi, alan çalışmalarına koyuluyorlar. Avrupa’yı, Avrupa’nın istediği kadar tanıyoruz.
Ne var ki ihtiyar Batı da hafızasını kaybetmişe benziyor. UNESCO, kitap yılında, kitap için yazılmış en güzel eseri hatırlayamadı: Susam ve Zambaklar.
Susam ve Zambaklar Ruskin’in en çok sevilen, en çok okunan kitabı. Şöyle diyor Ruskin: “Kendimize dost seçeceğiz. En iyilerini seçmek istiyoruz, ama nerede bulacağız o dostları? Kaç kişiyi tanıyoruz? Her istediğimizle tanışabilir miyiz? Talihimiz yâr olursa, uzaktan görebiliriz büyük bir şairi, sesini duyabilirsek ne devlet… Bir bakanın odasında on dakika kalmak, bir kraliçenin bakışlarını bir saniye üzerimize çekmek, ümit edeceğimiz bahtiyarlıkların en büyüğü. Ama hep buna benzer mesut tesadüfler peşindeyizdir. Yıllarımızı, duygularımızı, kabiliyetlerimizi harcarız bu uğurda. Sayısız zilletlere katlamaz. Bize her an kollarını açan bir dostlar topluluğundan habersiz yaşarız. İçlerinde hükümdarlar da vardır, devlet adamları da. Günlerce şikâyet etmeden iltifatlarımızı beklerler. Ağız açmalarına izin vermeyiz. Filhakika seçiş hürriyetimizin hudutsuz olduğu tek dünya: kitaplar dünyası.”
Ruskin kitapları ikiye ayırır: Geçici olanlar, kalıcı olanlar. Geçiciler faydalı veya tatlı birer konuşma: Seyahatnameler, hatıralar. Bunlar kitaptan çok bir nevi mektup, bir nevi gazete. Kalıcı kitap, sohbet değil, yazıdır. Birkaç sayfaya sığdırılmak istenen bütün bir hayat… Ebediyete yollanan mesaj… Kimsenin söylemediği ve söyleyemeyeceği gerçek… Yazar, o birkaç sayfayı kaleme almak için gelmiştir dünyaya. Mümkün olsa taşa kazır fikirlerini.”
Seydişehir Kitap Günleri sona ererken Belediye Başkanlığının mesajına baktım. O gün kitaplarını imzalayıp öğrencilerle söyleşi yapacağı belirtilen Hüseyin Musmal, Ali Saçıkara, Fatih Babaoğlu ve Mine Sota gibi yayarlar arasında tanıdık biri vardı: Ercan Harmancı. O benim ihtiyar hafızamda ‘Eli Kitaplı Adam’ olarak yer edinmişti. İmza ve söyleşi için salonun karşısına kurulmuş çadırda o da vardı. Dışardaki fırtınaya rağmen içeride oldukça sıcak bir ortam oluşmuştu ve öğrencilerin sorularınaufuk açıcı, tatminkâr cevaplar veriyorlardı. Farklı alanlarda kalem oynatmış birçok yazarı ilk defa bir arada görüyor, açıklamalarını ilgiyle izliyordum.
Benim için adı ‘Eli Kitaplı Adam’la özdeşleşen Ercan Harmancıyla söyleşi sonunda kucaklaştık.
Doksanlı yılların başında sıcak ilgisi sebebiyle Seydişehir Endüstri Meslek Lisesi’nde Kitaplık Kolu Başkanı olarak görev verdiğimiz öğrencilerimizden biriydi Ercan. Her yıl mart ayı sonunda Kütüphaneler Haftası etkinlikleri çerçevesinde bir program hazırlar okulumuz salonunda görücüye çıkardık. Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı bir kitapçıkta rastlamıştım Eli Kitaplı Adam isimli monoloğa. Ercan’a verdim. Sahnede oynayabilir misin dedim, metne bakar bakmaz tam da kendisine göre olduğunu söyledi ve günü gelince de aşkla canlandırdı ‘Eli Kitaplı Adam’ı.
Çeyrek asır sonra ‘Eli Kitaplı Adam’ oyunundaki mizahi anlatımı yazdığı kitaplarda bolca kullanan Ercan Harmancı’yı Seydişehir Kitap Günleri’nde genç yazarlarla birlikte istiklalimizin ve istikbalimizin güvencesi öğrencilerimizin sorularına cevap verirken ve kitaplarını imzalarken görmek güzeldi. Vedalaşırken hepsine ortak duam şu oldu:
Rabbim şevkinizi artırsın!
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal
23 Nisan 17