Konya’da daha çok üniversite öğrencilerinin uğrak yeri haline gelmiş bir kitapçıda oyalanırken bir bölümde sergilenen kitaplar karşısında uzun süre ikamet edilen eski mahalleye uğramışım gibi oldum, duygulandım. Türk Edebiyatı’nın muhtelif dönemleriyle ilgili gözde eserler, başvuru kitaplarıyla doluydu raflar. Edebiyat tarihleri, şiirler, hikâyeler, romanlar, denemeler… Bir köşeye Mehmet Kaplan Hoca kurulmuş haklı olarak. Yıllarca elimizden düşürmediğimiz Şiir Tahlilleri göz dolduruyor, cüssesi değişmiş, görmeyeli çok kilo aldığı anlaşılıyor. Kaplan Hoca’nın yeni baskıları yapılmış birçok kitabı içinde elim Kültür Ve Dil adlı eserine uzandı. Kimi makalelerini daha önce okuduğum Hoca’nın bu konuda yazdıklarını tamamını derli toplu olarak bir kez daha okumak arzusuyla.
Hoca’nın dil- kültür konuları üzerine ne çok titrediğinin göstergesi gibiydi kitaptaki her bir yazının başlığı...
Türk Edebiyatı ve Türk Milletinin Kültürel Değerleri
Kültür, Millet Ve Ordu
Dil, Milli Birlik Ve Edebiyat
Dilde Aşırılık Ve İtidale Dair
Dil Anarşisi, Sebep Ve Çareleri
Dil Güveleri
Dili Neden Bozuyorlar?
Ne zaman milli kültür- dil merkezli bir tartışma izlesem daha çok Zeki Müren’in sesinden dinlediğimiz bir şarkının “Yabancı olduk şimdi, yazık birbirimize/ İstersen gel dönelim eski günlerimize” diyen nakaratı takılır dilime. Sonra Abdürrahim Karakoç’un öz Türkçe adı altında dilimizi bozanlara karşı içinde “Mecburiyet ‘zorun’, mesele ‘sorun/ Dedenin dilinden anlamaz torun” mısralarının yer aldığı taşlamasını hatırlarım.
Yad- yaban ikilemesini; diline, töresine ve her şeyine yabancı olduğumuz insanlar, diyarlar için kullanırız. Buralar gurbet, gurbete düşen de ne yaparsa yapsın, gariptir.
Karacaoğlan bu duyguyu bir yurt dışı gezisinde o zamanlar adına genel olarak Frengistan denilen bir Avrupa ülkesinde hissetmiş, bir koşmasında şöyle anlatmıştır:
“İndim seyran ettim Frengistan’ı,
İlleri var, bizim ile benzemez.
Levin tutmuş goncaları açılmış;
Gülleri var, bizim güle benzemez.”
Kacacaoğlan’ın gezip dolaştığı diyar Frengistan olduğu için çektiği yabancılığı, garipliği son derece normal bir durum kabul edeceğiz; lakin bu garipliği insanın öz yurdunda hissetmesine ne diyeceğiz?
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban romanının kahramanı Ahmet Celal, Kurtuluş Savaşı yılları Eskişehir yakınlarında Porsuk çayı kenarında kurulmuş bir Anadolu köyünde ki bu köye İngilizler İstanbul’u işgal ettiklerinde vaktiyle emir eri olarak hizmetinde bulunan Mehmet Ali’nin davetiyle gelmiştir, işte bu köyde kaldığı süre içinde köylülerin gözünde ‘yabanın biri’dir. Onlarla karışıp kaynaşması mümkün olmaz. Bırakın karışıp kaynaşmayı Mehmet Ali’nin annesi başta olmak üzere köylülerin çoğu başlarına gelen her türlü kötülüğün bu adam yüzünden meydana geldiğini düşünürler. Romanda daha çok köylü- aydın anlaşmazlığı üzerinde durulur, nedenleri belirtilmeye çalışılır acı acı Ahmet Celal’in gözlemleriyle.
Prof. Mehmet Kaplan Hoca da “Kültür ve Dil” adlı eserinde bu yabanlığa çeşitli tarihlerde kültür ve dil üzerine yazmış olduğu deneme-makaleleriyle ayna tutar, yol yordam gösterir. Hocanın baktığı penceren görülen umumi manzaraya göre bazı aydınlar kültür ile ilim ve tekniği birbirine karıştırdıkları için ihtisas yaptıkları konularda en ileri maharete sahip oldukları halde kültür bakımından boş oldukları için Türk milletinin tarihine, edebiyatına, musikisine veya mimarisine pek azı ilgi duymaktadırlar. Dolayısıyla bu kimselerin Türk milletinin ruhunu anlamalarına da meselelerini halletmelerine de imkân yoktur.
Üniversitelerde kırk iki yıldır hocalık yaptığını söyleyen M. Kaplan kitabına 1Ekim 1982’de yazdığı önsözde şu can yakıcı tespiti yapar:
“Bütün medeni milletler, çocuklarının dillerini kendi kültür eserlerini bizzat okuyarak anlayacak bir seviyeye getirmek için çalıştıkları, lügat hazinelerini zenginleştirdikleri halde, bizde tam tersi yapılıyor. Kırk iki yıldır üniversitede hocalık yapıyorum. Her yıl üniversiteye gelen öğrencilerin lügat hazinesinin gittikçe fakirleştiğini görüyorum. Kendi atalarının dilini bilmedikleri için onlar, son derece kıymetli eserleri okumaktan mahrum kalıyorlar. Yetişen nesiller bu yüzden kendi kültür değerlerine karşı yabancılaşıyorlar. Bugün Türkiye’de profesörler arasında bile milli kültür kaynaklarına gidebilenlerin sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır.”
Yabancılaşmanın en fenası dile ve kültüre yaban olmak. Kimlik kaybı, bilinç kaybı neye onlara eş bir kayıp bu.
“Kültür Ve Dil” Milli Eğitim Temel Kanunu’nda vazifeleri “Türk milletinin bütün fertlerini, Türk milletinin kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren fertler olarak yetiştirmek” olarak belirtilen eğitimcilerin el kitabı olmalı.
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 08 Mayıs 17