banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Sabah haberlerini izliyordum. O gün İstanbul’da Amerika’nın Kudüs kararı ile ilgili gelişmeler üzerine Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın girişimleriyle İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısı vardı. Türkiye, teşkilatın dönem başkanı sıfatıyla organize etmişti bu toplantıyı ve ABD Başkanı’nın hiçbir kural tanımayan keyfi kararına karşı kınamanın ötesine geçen ciddi bir tepki gösterilmesi bekleniyordu.

        Sıcak gündemle ilgili haberleri izlediğim kanal, önemli merkezlerdeki muhabirlerine bağlanarak oralarda bu olayın nasıl karşılandığına dair izlenimlerini aktarıyorlardı. Bu esnada bir gazetecinin galiba Amerika olduğunu sandığım bir muhabire bağlanarak sorduğu şu mealde bir soru ile irkildim: İslam İşbirliği Teşkilatı’nın alelacele toplanmasına ABD ne diyor?

        Öncelikle bizi ilgilendiren bir sorun karşısında başka ülkelerin yöneticilerin ve kamuoylarının ne düşündüklerini veya tepkilerinin ne olduğunu anlamaya dönük bu ve benzer sorulardan oldum olası gıcıklanırım; zira sorularda bir yerlerde ne olduğunu anlama ve kendi halkını bilgilendirme amacının ötesine geçen bir tuhaflık,  açıkça içime sinmeyen bir aşağılık duygusu yahut pek de masum durmayan bir gaflet olduğunu düşünürüm.

        Nitekim soru biter bitmez üzerimdeki etkisi aynı oldu. Tağutları Rab edinmeye varan yolların kilometre taşları böyle böyle döşeniyor olmalıydı. Zihinlerimiz sorularla ele geçiriliyor, iğdiş ediliyordu kanaatimce. Öyle ya! Adamlar kızar da ya ters bir şey yaparlarsa ez kaza! Dünyaya hükmeden, her şeyimizi bilen ve her an her şeyimizi kontrol eden devlerle nasıl baş edebilirdik? Yaptıklarının hukuksuz olduğunu, yanlış olduğunu; bu yanlışların her defasında bizim canımızı yaktığını nasıl anlatabilirdik çekinmeden hem de yüzlerine karşı? Cirmimiz neydi ki?

        Bu nedenle soru deyip geçmemek gerekirdi. Bunlar birike birike bilinçaltımızda ciddi ve kalıcı hasarlara neden olabiliyordu. ‘Dünyaya hükmetmeden, her şeyimizi bilen, kontrol eden…’ Dikkat edilirse soruların zemini Allah’ın ulûhiyet alanına ait özelliklerin O’nun dışındaki kişilere veya kurumlara dayandırılıyordu bilinçsizce. Oysa bu zulmün ta kendisiydi; çünkü zulüm hakkın yerinden edilmesi demekti açıkça.

        İnsanların kalbine önce yeis yani karamsarlık ve ardından korku salmak tağutların işini kolaylaştırırdı nihayet. Şuurunda olarak veya olmayarak tağutları Tanrı makamına çıkaran sorularla alan açılıyordu.

        Oysa Allah’ın arzında her şeye hükmeden yegâne güç ‘Hükmedenlerin en iyi hükmedeni’ olan Allah’tan başkası olamazdı. Bu nedenle Rabbimiz gönderdiği elçileriyle insanlara kendisinden başka hiçbir varlığa kulluk edilmemesini emrediyordu. Yeis yani ümidin kaybolması bu inancın ve imanın kalplerden sökülüp atılmasıyla ortaya çıkan bir arıza idi ve İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif’e göre imanı olan bu ölümle gebermezdi.

        Önümüzdeki hafta vefatının 81.yıldönümü vesilesiyle rahmetle anacağımız sarsılmaz bir iman ve ideal insanı büyük şair M. Akif’in milletimize en zor zamanlarında bir an bile ümitsizliğe kapılmamasını telkin eden aşağıdaki mısralarıyla bitiriyorum.

        “Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak... 
         Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak. 
         Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle. 
         İmânı olan kimse gebermez bu ölümle: 
         Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.' 
         Davransana... Eller de senin, baş da senindir! 
         His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin? 
         Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin. 
         Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz? 
         Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz? 
         Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın? 
         Esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın! 
         Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan 
         Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan. 
         Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk! 
         Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk! 
         Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın 
         Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın? 
         Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun. 
         Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun! 
         Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar; 
         …
         Hüsrâna rıza verme... Çalış... Azmi bırakma; 
         Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!”

        Milletimize daima ümit ve iman telkininde bulunup tağutlara değil yalnızca Allah’a kulluğa çağıranlara selam olsun!

        Selamların en güzeliyle…

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.