“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir din anlayışının mensubu olmaktan gurur duyuyoruz ama ne yazık ki, yanı başımızdaki açtan haberimiz yok.
Kahvaltı sofralarımızda neredeyse yok yok.
Nerden mi biliyorum?
Söyleyeyim, facebook sayfalarından.
Bir tava içine sucuklar yan yana dizilmiş, boşluklarına yumurtalar kırılmış, mis gibi çatalımız bekliyor hazır vaziyette. Sucuk yumurta tavasının yanı başında birden fazla peynir tabağı, hemen onların yanında; siyah zeytin, yeşil zeytin, kırma zeytin, çizik zeytin çeşit çeşit, renk renk…
Domatesler itina ile kıyılmış, kızartılmış ekmekler, sucuk yumurtanın dışında haşlanmış yumurtalar, bal tabağı, çeşit çeşit reçeller, sosisler, börekler, simitler, ezmeler… v.s. v.s.
Sıcacık, tavşan kanı çay bardakları da boşluklara kondu mu resim tamamlanmış oluyor.
Daha kahvaltı anı gelmeden milyonluk cep telefonları, pardon cep fotoğraf makineleri devreye giriyor ve çatallar dudaklarımızla birleşme mesafesinde iken tam o anı ölümsüzleştiren fotoğraflar çekilip “an itibariyle kahvaltı soframız” başlığıyla Yedi Düvele servis ediliveriyor.
Bulanı var, bulamayanı var hiç düşünmüyoruz bunları.
Bununla kalsak iyi. Yeni aldığımız arabanın üç boyutlu resimlerini, plakasına varıncaya kadar sosyal medya hesaplarımızdan yayınlamamak olur mu? Fiyatını yazmadan fotoğrafı yayınlamak sanki amacın hasıl olmamasına neden olacak. Hem rakam ile hem de yazı ile çok sıfırlı rakamımızı da oraya kondurduk mu işlem tamam. “Paylaş”, yayılsın doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm âlem araba görsün.
Tam bir “gök görmediklik” durumu anlayacağınız.
Ne demiştik yazının başında; “komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir din anlayışının mensubu olmaktan gurur duyuyoruz.
Ey benim Müslüman Kardeşim!
Senin dinin; “kahvaltı sofranın sosyal medya üzerinden en pahalı telefonunla çektiğin resimleri paylaşmaktan bahsetmiyor ki… Senin dinin, “sofrandaki o nimetleri ihtiyacı olan komşularınla paylaşmaktan” bahsediyor.
“Zamanımızda ihtiyaçlı hiçbir kimsenin kalmadığını, herkesin her türlü ihtiyacını artık karşılayabildiğini, kimsenin kimseye muhtaç olmadığını” mı düşünüyorsun yoksa?
Sen düşünmeye devam et ama acaba hiç ufak bir araştırmaya giriştin mi bu konuda? Acaba “çevrende ihtiyaçlı hiçbir kimsenin kalmadığı” gerçekten doğru mu?
Bunu anlayabilmen için her gün sıradanlıkların yaşandığı hayatını bir şekilde değiştir ve yarın başka türlü bir yol çiz bakalım kendine. Yaşadığın köyde, mahallede, sokakta, şehirde tanıdığın, tanımadığın kimler yaşamakta? Kimlerin evinde çaresizliğine çare olunamayan hastaları var? Acaba hastalarına çare mevcut olduğu halde bunu imkansızlıkları sebebiyle arayamayan kimler kimler var? Göremedin mi hala? Göremediysen eğer, yıllardır yaşadığın o yerlerde şöyle bir tarama yap kafana göre. Mesela yaşadığın köyün yukarı mahallesinden aşağı mahallesine kadar tek tek hem de oturduğun yerden bir inceleme yap. Hala göremediysen bu defa aşağıdan yukarıya, kuzeyden güneye, doğudan batıya tekrar yap incelemeni. Hala göremediysen eğer bu defa da başını kaldır ve karşıya bak. Bu defa mutlaka göreceksin ve içinde bir şeylerin kıpırdadığını, dünya nimetlerinin sadece senin tekelinde olmadığını, bu nimetlerin aslında sana emanet olduğunu, hiçbir malın mülkün sana ait olmadığını görecek ve bir yanlış içinde olduğunu anlayacaksın.
Haydi araştırmana yarından itibaren başla ve huzuru yaşa.
Zira huzur sadece maddi zenginlikte değil, ruhunda ve maneviyatında da gizlidir.
Allah kabul etsin…
Tayyar Yıldırım