Ne güzel söylemiş ‘Bozkırın Tezenesi’ Neşet usta. Allah rahmet eylesin!
Keşke anlayabilsek ‘Gönül Dağı’nın doruklarından yükselip gelen bu samimi feryadı, anlayabilseydi tüm insanlar!
Bir lahza düşünebilseydik anlayabilirdik; anlayabilseydik akledebilirdik; akledebilseydik hiçbir kimseye hiçbir şeyi dayatmaz, bize dayatılan hiçbir şeye de boyun eğmez, direnirdik.
İşte dağıtılıp parça parça bölünen Osmanlı topraklarının yüz yıl sonraki hal-i pür melali! Buralara destursuz girilmeden önce bereket taşıyan sakin ırmaklar üzerine kurulmuş dönme dolaplarla taşınırdı sular, rızanın ve huzurun el ele dolaştığı bahçelere ve sevgiyle tomurcuklanırdı çiçekler dal uçlarında.
Rıza sürgün edildi, hak alıp başını gitti çok uzaklara.
Nereye veya kime rızası dışında bir şey dayatılmışsa neticesi zulüm, gözyaşı ve ölüm olmuyor mu?
Irak’a demokrasi getirecekleri vaatleriyle girdiler, Afganistan’a, Libya’ya, Afrika kıtasının birçok bölgesine barış ve huzur getireceklerini söyleyerek yerleştiler zulüm makinalarıyla. Gerçekte ilgilendikleri tek şey insan bile saymadıkları ötekilerin üzerinde bulundukları coğrafyaların yer altı veya yer üstü zenginlikleriydi.
Durumun bildiklerimizden daha vahim olduğu defalarca ispatlanmıştır.
Ama öğrendik artık dayatmalara karşı direnmeyi.
Şimdi Türkiye’nin ‘Fırat Kalkanı’ harekâtının ardından üç gün önce başlattığı ‘Zeytin Dalı Operasyonu’ bana göre rızasız girilen bahçelerin yurdundan yuvasından edilen sahiplerine iade edilme çabasıdır. Hakk’ın rızasını kazanma çabasıdır; çünkü Hakk’ın rızası halkın rızasındadır. Diğer taraftan ülkemizin güvenliğini tehdit etmeye başlayan en uzun sınırlarını terör örgütlerinin cirit olanı olmaktan kurtarmak gibi bekamızı ilgilendiren hayati bir sonunu bertaraf etme gayretidir.
Yeni Şafak’tan Zekeriya Kurşun 22 Ocak tarihli Savaş Değil Mesaj başlıklı yazısında olayı bu çerçevede yorumluyor:
“TSK’nın başlattığı ve bütün taraflara huzur getirmesini umduğumuz Afrin Operasyonu bir savaş değildir, bilakis ifade edildiği gibi bir ‘zeytin dalı uzatmaktır. Bugünkü şartlarda kaçınılması mümkün olmayan bir zarurettir. Suriye’ye, Suriye’deki mazlumlara, Kürtlere, Araplara ve bölgede yaşayan herkese Türkiye’nin uzatılan bir zeytin dalıdır. Elbette gönlümüz bu zeytin dalının daha farklı şartlar altında uzatılmasından yana idi, ama maalesef yanı başındaki ile anlaşmak, birlikte yaşama imkanlarını araştırmak, binlerce yıllık tarihi referans almak dururken; binlerce kilometre öteden gelenlerin ambalajlı laflarına kananlar yüzünden bugün bu zeytin dalı bir çelenk gibi değil, bir çelik gibi sunulmuştur.”
Yazar harekâtın mesajını ifade ederken tıpkı Neşet Ertaş ustanın Gönül Dağı türküsünde söylediği dağdan gelip bağın sahiplerini kovanlara söylediğini hatırlatıyor:
“Zeytin Dalı Harekâtı, nerede ise yüz yıldır bölgemizde galip ve gasıp olanın haklı gösterildiği bir anlayışa meydan okumaktır. Güçlü olanın, dışarıdan gelenin ve eline silah alanın haklı olduğunu meşrulaştıran zihniyete karşı bir savaştır. Tamamen işgal ve gasp anlayışından üretilen hukukun meşru olmadığını dünyaya haykırmaktır. Zalimlere bir başkaldırı, mazlumlara da bir umuttur.”
Güzel ülkemin talan edilen coğrafyalarda dayatmaların her türlüsüne ve asırlardır işlenen zulümlere onurlu bir itirazıdır.
Pazar günü yani harekâtın ikinci günü Türk Kızılayı’nın Garanti Bankası yanındaki kan verme aracında genç-ihtiyar, anne-bacı birçok hemşehrim arasında akın akın gelip kan vermek için sıra beklerken Harekâta katılan kahramanlarımızı düşündüm.
Gittikleri her yere zulüm, gözyaşı ve kandan başka armağanları olmayan zorbalara karşı yıllarca yutkunup durmanın ardından onlara destursuz bağa girilemeyeceği belirten bir çeşit “DUR!” ihtarı oldu bana göre Zeytin Dalı Harekâtı.
Rabbim sesini bu ihtarı yapanlarla birleştirenleri muvaffak eylesin!
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 22 Ocak 18