Toroslar ‘da baharın müjdecisi sayılan ve ağırlıklı olarak mart ayının ortalarında çiçek açan kardelenler, kış şartlarına göre şubat ayında çiçek açtığı da görülür.
Rengi, kar beyazına meydan okuyan, toprağın altındaki soğanından aldığı güçle zarafetini birleştirip sıfırın altında -15 derece soğukta bile ayakta kalmayı başaran kardelenler, tüm olumsuz hava koşullarında bile kendilerini gösterebilirler.
Toros yaylalarınıngüney kesimlerinde, kayaların dibinde, rüzgarın etkilemediği kuytularda, kar tabakasından boyunlarını çıkartarak güzelliklerini sergilerler.
Akseki Bölgesinde yaşayanlardan aldığımız bilgiye göre kardelenlerin anayurdu Akseki’ninÇimi ve İbradı Yaylalarıdır.
Bilimsel adı (GalanthusVitalis) Güzelhatun Çiçeğigillerinden olan ve bu bölgeden sökülerekticariamaçla Avrupa ülkelerine ihraç edilen kardelen sayısının,70 ila 100 milyon adedi bulduğu söyleniyor.
Kardelen çiçek soğanı ticareti, Avrupa ülkelerinde ilaç ve kozmetik sanayinde kullanıldığı ve doğal olarak yetiştiğinden dolayı değerli olması sebebi ile Akseki bölgesinde bir talana dönüşmesi bilim adamlarının ve doğaseverlerin tepkisine neden olmuştur. Tepki o kadar büyümüş ki kardelen çiçeği bir dönem çevrecilerin simgesi haline dahi gelmiştir.
Verilen haklı ve yerinde mücadele sonrası bugün doğadan toplanan kardelen sayısının yüzde doksan azalarak 6 milyon adete kadar düşürülme başarısı gösterilmiştir.
Kardelen fotoğrafı çekmek için gittiğimiz Çimi Yaylasında o müthiş ardıç kokusu yine burnumun direğini sızlatmıştır. Yıllar geçse de o kokukardelen mevsimi gelince hala beni o bölgeye çekmektedir. Torosların o kadar çok bölgesini gezdim ama Çimi Yaylası’ndaki temiz hava va ardıç kokusunun yanında doğal ortam ve oradaki kardelenler kadar bir başka güzelliğe rast gelmedim diyebilirim. Elbette Torosların her köşesinin ayrı bir güzelliği, ayrı bir özelliği var ama ille de Çimi Yaylası…
Kardelenlerin, Akseki Bölgesi’nin bilinçli ve doğasever insanları oldukça her kardelen mevsiminde boylarını endamlarını ve masumiyetlerini bizlere sergilemeye devam edeceklerinden asla şüphe duymamaktayım.
Çiğdem çiçeği.
Çiğdem Anadolu’da, mahmurçiçeği anlamına gelmek olup yaylalarda açtıkları renklere görebaharın veya kışın habercisi durumundadırlar.
Sarı ve mor çiğdemler ilkbaharın geldiğini, lila ve pembe renklerdeki çiğdemler ise, sonbaharın geldiğini müjdelerler bizlere.
Çoğunlukla dağ eteklerinde karın kalkması ile hemen kendini gösteren, zor şartlarda yetişen bir çiçek olmasından dolayı, “öksüz oğlan çiçeği”de denilmiştir.
Gece olduğu zaman kapanıp, gündüz aydınlık olduğunda, tekrar açılırlar.
Adına şiirler yazılan, türküler söylenen çiğdem, Anadolu insanın sevgisi ve aşkının da adıdır.
Çocukluğumuzda yaylalargider; çiğdem çiçeğinin yayında, dibindeki soğanını da kazarak yerdik.
Hatta eski nesil için çiğdem kazma bir kültür idi. Yaşı ellliden yukarı olanlarımız onu kazmak için ahşaptan ya da metalden ucu sivri “çiğdem çapası” denilen kazıcılar imal ederlerdi. Ve o çapaları özel koruma altına alırlardı.
Mevsim şartlarına ve hava şartlarına göre görülür ki çiğdem alanları, doğada sanki özellikle ekilmiş gibi kendiliğinden çıkan çiğdemler çölde bir vaha gibi görünürler.
Aşık Veysel’in deyişiyle bitirelim yazımızı.
ÇİĞDEM DER Kİ BEN ALAYIM
Çiğdem der ki; “ben alayım,
Yiğit başına belayım.
Hepisinden ben alayım
Ben den ala çiçek var mı?”
Lale der ki; “be hey Tanrı!
Benim boynum neden eğri?
Yardan ayrılmışım gayrı
Benden ala çiçek var mı?”
Sümbül der ki; “boyum uzun,
Yapraklarım düzüm düzüm.
Beni ak gerdana dizin
Benden ala çiçek var mı?”
Nevruz der ki; “ben nazlıyım
Sarp kayalarda gizliyim.
Mavi donlu gök gözlüyüm
Benden ala çiçek var mı?”
İşte Torosların ahvali… Bu sözlerin üstüne söz olur mu hiç?