1970 ve 80'li yıllarda meşe ormanlarıyla kaplı köyümüze; Silifke, Mut ve Gülnar tarafından konargöçer Yörükler gelir, develeriyle, keçileriyle dağlarımızdan "otlakiyelik" arazi kiralarlar, aylarca onlarla iç içe yaşardık.
Onlar sanki köyümüzün, köylümüzün, dağlarımızın birer parçasıydılar. Köylülerimizle birlikte, köyün ulaşım araçlarıyla ilçeye giderler, ihtiyaçlarını görür yine köylülerimizle birlikte geri dönerlerdi.
Evimizde onları sürekli olarak misafir ederdik. O zamanki çocuklar şimdilerde hepsi birer aile reisi olmuşlar.
Dün köye gittik eşimle birlikte. Köyün yakınında bir Yörük Çadırına rast geldik. Çadırın yanında develer yoktu artık. Onun yerine traktör vardı, su tankı vardı... Ama kara çadır aynı şekilde yerli yerindeydi. Aracımızı durdurup indik çadırın yanında.
Hemen karşıladılar bizi ve çadıra buyur ettiler. "İsmini, kimlerden olduğunu" falan sordum. Zira çocukluk ve gençlik yıllarım hep onlarla birlikte geçmişti. Tanıyor olma ihtimalim epeyce yüksekti...Zira iç içe yaşamıştık, özellikle yaz aylarında...
Ömer, "ben Veli'nin oğluyum" dedi.
"Veli, şu bildiğimiz Yörük Velisi" mi?" diye sordum.
"Evet o bildiğiniz Yörük Velisi" dedi.
"Ben seni tanıyorum Abi" dedi. "Hacı Ramazan'ın oğlusun sen. Babanın küçük bir bakkal dükkânı vardı ben çocukken, dağdan sürekli olarak bakkala ihtiyaç görmeye gelirdik. Sizi de oradan tanırım. Siz ara sıra gelirdiniz köye" dedi ve devam etti iç çekerek.
"Şimdi o eski tatlar yok be Abi, ne kadar güzel yıllardı o yıllar..." diye söylendi.
Köylülerimizi sanki benden daha iyi tanıyordu. Hepsini isimleriyle, lakaplarıyla saydı döktü kısa süre içinde...
Babasını sordum, Yörük Veli'yi... "Abim, babam sizlere ömür, geçen yıl vefat etti" deyiverdi.
Çok üzülmüştüm. Çocukluğumun Yörük Veli'si de göçüp gitmiş meğer bu dünyadan. Güleç yüzlü, içten, bizden birisi, köylümüz gibiydi Veli Abim, nam-ı diğer Yörük Velisi...
"Fotoğraf çektirelim mi Ömer?" diye sordum. "Tabi Abi, çektirelim" dedi...
Biz dışarı çıktık çadırdan. Eşi ve çocukları fotoğraf makinesinin karşısında pozisyon alırlarken, Ömer çadırda kaldı ve biraz sonra o da çıktı dışarıya...
Baktım kaşla göz arasında, biraz önce üzerinde duran gömleğini değiştirivermiş fotoğraf çektireceği için...
"Abi ayaklarımda terlik var ama" dedi...
"Olsun Ömer, üzerinde ne olduğu önemli değil, yüreğinde olan benim için çok daha değerli Kardeşim" dedim.
Elini omzuma attı, ciddi ve vakur bir şekilde Yörük Veli'nin oğlu, gelini ve torunlarını resmetmek düştü bize de...
Ne söyleyebilirim ki? Keşke 40 sene öncesine şimdiki tecrübelerimizle bir dönüş imkanımız olsa da, o zamanki tatları, o zamanki masumiyetleri, o zamanki sevdiklerimizi, dostlarımızı, dostluklarımızı tekrar görebilsek, onlarla birlikte tekrar yaşayabilsek hayatı doya doya...
Başın dağlar kadar dik olsun Yörük Ömer... Gururun şanın olsun.
Allah rahmet eylesin Yörük Veli Abim, taksiratını af etsin...
Seninle birlikte; gelenekler, samimiyetler, hatırlar da öldü gitti... Daha da ölmeye devam ediyorlar maalesef…
Tayyar Yıldırım