Dilerim yediğimiz bu son zılgıtla yakaladığımız ivme hızı, toparlanma arzusu, milli reflefks çiftçi öküzünün sırtındaki öğendirendire etkisine dönüşmez.
Öğenendireyi bilirsiniz. Toprağın sarı öküzle çekilen sabanla işlendiği yıllarda çiftçilerin boyunduruktaki hayvanlardan tembellik edeni uyarmak için kullandığı ucunda küçük bir çivi bulunan uzunca bir değnektir. Çiftçi bir eliyle sabanı veya pulluğu yönetirken diğer elinde tuttuğu bu aleti ihtiyaç oldukça kullanır. Bir evlek toprak sürülüp bitirilinceye kadar üvendire etkisi geçtikçe geride kalan veya çiziden çıkmaya çalışan öküzü tekrar tekrar uyarmak gerekebilir ki bu biçim uyarıya üvendirenin ince ucundaki çiviye yöremizde ‘embel’ denilmesi sebebiyle bu eyleme de ‘embellemek’ denilmiştir.
İsrail denen terör devleti Filistin’de, Lübnan’da ne zaman bir katliam yapsa milletçe büyük bir öfke patlaması yaşar, hayatlarını kaybedenler için gıyabi cenaze namazları kılar, meydanlara dökülür, mitingler yapar ve yapılan zulümleri tel’in eden konuşmalara ‘Kahrolsun İsrail, Kahrolsun Amerika’ sloganlarıyla eşlik eder dağılırız. Böyle günlerde başta ‘Coca Cola’ olmak üzere lanetlediğimiz ülkelere ait olup ülkemizde yoğun biçimde tüketilen birçok ürünün listesi dolaşıma sokulur ki bunları boykot edelim; verdiğimiz paralar bize mermi olarak dönmesin.
Ne var ki ne marketlerimizde bu ürünlerin eksildiği görülür ne evlerimizde. Çabuk unuturuz çünkü. Hatırımızda kala kala çıktığımız meyanlarda ilgili ülkelerin siyasi liderlerinin tekbirler eşliğinde yakılan maketleri ve bayrakları bir da atılan sloganlar kalmıştır. Nihayet onca feryat ve figanın telin edilen ülkelerde saman alevi kadar bile etkisi olmamıştır.
Ülkemizde veya dünyanın herhangi bir yerinde masum insanların büyük acılar yaşamasına neden olan her saldırının, her vahşetin ardından ne çok bağırıp çağırdık meydanlarda siyonizmin, emperyalizmin ve onlara uşaklık eden alçakların kahrolmaları için… Gün oldu Kıbrıs’ta Makarios isimli bir papazın kışkırtmalarıyla başlatılıp EOK çeteleri kullanılarak yapılan zulümleri, gün oldu Balkanlardaki Yunan, Bulgar ve Sırp saldırganlıklarının sebep olduğu vahşetleri, yıkımları, gün oldu Azerbaycan’da Karabağ’da Rus destekli Ermenilerin katliamlarını lanetledik. Sanırım daha çok ABD korumalı İsrail teröründen yıllarca kan
kusan, evleri başlarına yıkılan, çocukları kurşunlanan, gençleri zindanlarda çürütülen, sıkıştırıldıkları küçücük bir karada her taraftan bombalanan Filistin halkı için doldurduk cami avlularını, sokakları ve meydanları. Var gücümüzle bağırdık, tekbir çektik, kahrolsun dedik; hiçbiri kahrolmadı.
Çünkü işe yarar, dişe dokunur, kalıcı, somut adımlarla durdurulabilirdi zulümler. En azından İbrahim Peygamberin atıldığı ateşi söndürmeye koşabilirdik karınca misali. Azgın Nemrutların çıkardıkları yangınları söndürmek için taşıdığımız suyun bir kıymeti olmasa da tarafımız, niyetimiz belli olurdu en azından.
Ülkemizi darbelerle çökertmeye çalıştılar ve bundan asla vazgeçmediler. Siyasi, sosyal, ekonomik ve askeri yollardan ne zaman zayıf bıraktığımız bir tarafımızı buldularsa oralardan zarar üstüne zarar verdiler ülkemize, milletimize, ait olduğumuz coğrafyamıza.
Bir ve beraber olamadık, kardeş olamadık; oysa en büyük gücümüz birliğimizdeydi. Son zamanlarda bir şekilde çokça zarar görmüş bu yapımızı onarmaya ve tahkim etmeye çalıştığımızı fark ettikleri için daha güçlü saldırılarla gelmeye başladılar üstümüze. 15 Temmuz darbe girişimi çok şükür ki savuşturduğumuz dalgalardan biriydi. Bunun etkileri tam geçmemişken 18’in Ağustos’unda ajan papazlarını alma bahanesiyle ‘dolar’ savaşını başlattılar.
Sarsıntı devam ederken ekonomi cephesinde önemli kararların alındığını görüyoruz. Yerli ve milli üretime hız verilmesi konuşuluyor, bir işte kullanılacak yerli ürün varsa öncelikle onların kullanılması teşvik ediliyor, yabancı mallara ve yabancı paralara bağımlılığın azaltılması için bir seferberlikten bahsediliyor, sanayicimize iş adamlarına güven telkin ediliyor, yakın ve uzun vadeli programlar, hedefler dile getiriliyor.
Saldırılardan bıkıp usanmışız, milletin bu saldırılar karşısında gösterdiği duyarlılık hoşumuza gidiyor hatta yer yer heyecanlandığımız oluyor; lakin bu defa inanmak istiyoruz her bakımdan bıraktığımız açıkların hızla kapatılması gerektiğine. İsrafa ve azgınlığa ciddi biçimde dur denilmesini istiyoruz. Ekonomimiz, sanayimiz güçlü; göğsümüzü kabartacak yerli ve milli ürünlerimiz bu ülkenin gücüne güç katsın istiyoruz.
Yaralar kapanıp acılar unutulunca rehavete kapılarak o bilindik davranışlarımıza dönülmesin istiyoruz.
Her hafta cuma hutbelerinin bitiminde okunup meali verilen ayetin hayatlarımızda karşılık bulmasını istiyoruz. Her türlü aşırılık ve azgınlıktan kurtulup sorumluluk bilincimizi kuşanarak yaşamayı öğrenebilirsek başarabileceğimizi va’dediyor Rabbimiz. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz.
Selamların en güzeliyle…