El âlem ne der?
Eşimizden dostumuzdan zaman zaman duyduğumuz kişiyi içinde bulunduğu topluma karşı ayıplanmaktan koruma göreviyle ortaya çıkan, genellikle masumiyet pozlarında ortalıkta dolaşan bu söz, odaklandığımız anda kendi kişiliğimizi, benliğimizi sıfırlayan, kurtulmayı başaramadığımızda da kendi ellerimizle kendimizi mahkûm ettiğimiz bir zindana giriş davetiyesine dönüşüverir.
Her zaman özellikle de yetişme çağlarımızda mesafeli durulması gereken yakın bir tehlikedir bu. Öyle ki bir kere yakanınızı kaptırdınız mı daha sonra atacağınız her adımda karşınıza dikilmesine mani olamazsınız. Olur mu? El âlem ne der? Tam kıvamına getirdiğinizi düşündüğünüzü sandığınız işiniz el âlemi yüceltip kendimizi işe yaramaz, değersiz durumuna düşürmekle bir kere akamete uğradı mı, cesaretimizle birlikte haysiyetimizi de kaybettiğimizin resmidir. Artık tren kalkmış, şevkimiz tamir edilmemek üzere kırılmıştır.
Ünlü fıkrayı biliriz. İnsanlar Nasreddin Hoca merhum oğlunu okuldan alıp eve dönerken eşeğin üzerinde iki kişi oluşunu eşeğe zulüm, babanın binip çocuğun yürümesini haksızlık, çocuğun binip Hoca’nın yürümesini saygısızlık, ikisinin birden eşeğin ardında yürümelerini ise enayilik olarak yorumlamışlar, her durum için söyleyecek bir şey bulmuşlar.
Aslında ‘El âlem ne der?’ in yerine ‘Allah ne der?’i koyabilsek kati biçimde çözmüş olacağız; lakin aklımızı ve vicdanımızı kullanarak kolaylıkla bulabileceğimiz fıtrat sözleşmemizi devre dışı bırakarak yaşamayı çağdaşlık/modernlik bellediğimiz zamanlardan beridir roller değişti. Haliyle hayata bakışımız da değişti bu değişimden etkilenerek.
Gökhan Özcan ‘Herkesin yaptığı şeyler’ başlıklı denemesinde herkes yapıyor diye yapmaya başladığımız şeylerin bizi toplumsal illüzyonun şuursuz ve dolayısıyla savunmasız bir parçası haline getirdiğinden bahsederken karakteristik bir soru ve bu soruya verilen cevabıyla durumu çok güzel özetler:
“Neden böyle davranıyorsun?” diye sordu durumu anlayamayan. “çünkü herkes böyle davranıyor!” dedi anlama ihtimali olmayan.
Devamında “El âlem ne der?” zindanındaki insan davranışlarını da şu cümlelerle dile getiriyor: “Bugün yaptığımız şeylerin büyük bir kısmını herkes yapıyor diye yapıyoruz veya yapmıyoruz. Alışkanlıklarımızı, meşgalelerimizi, zevklerimizi, ihtiyaçlarımızı, sevdiklerimizi, sevmediklerimizi belirlerken ölçümüz çoğu zaman o ‘herkes!’
‘El âlem ne der?’i bu kadar öne çıkarmışsak yahut hayatımıza bu kadar müdahil yapmışsak yeni bir putumuz var demektir. Kişiliğimiz, irademiz, özgür düşüncemiz, düşüncemizi seslendirmemiz dahi söz konusu olmaz, olamaz; zira nasıl olsa bizim yerimize daha iyi düşünen biri vardır.
Sait Çamlıca’ya göre ‘el âlem ne der?’ modern insanın edindiği putlardan biridir:
“Modern insan olmak için değil görünmek için yaşıyor adeta. Temiz olmaktan daha çok temiz görünmeyi, iyi insan olmaktan daha çok iyi insan görünmeyi önemsiyor. Özellikle sosyal medya çağında olan ile görünen arasında ki fark daha belirgin hale geldi. Yalancılığına, ikiyüzlülüğüne, sahtekârlığına bizzat şahit olduğunuz insanların, sosyal medyada dürüstlük ve ahlak üzerine paylaşımlarını görünce ne hissediyorsunuz?
Evlenirken veya çocuğunu evlendirirken ‘el âlem ne der?’ diye öyle bir borçla düğün yapıyor ki, el âlem o borcu ödemek için neler çektiğini asla bilmiyor.
‘Kaç yıldır çalışıyorsun. Hala bir ev araba sahibi olamadın mı?’ diye sorunca el âlem, bizim ki yine borç yükü altına girer. El âlem ne der yoksa! O borç yükü altında neler çektiğini el âlem nerden bilsin!
Yeni moda olan mobilyaları ve beyaz eşyalar hakkında el âlem birkaç kelam etsin yeter ki, hemen yenileri alınır. El âlem o eski koltuklarda nasıl ağırlanır! O taksitlerin nasıl ödendiği ve o taksitler yüzünden evin huzurunun nasıl kaçtığı el âlemin bildiği bir şey değildir nasılsa.
Çocuğunun okul karnesinde ki zayıflardan utanıyor mesela. Çocuğum öğrenemedi diye değil, ‘el âlem ne der?’ diye utanıyor.
Çocuklarının ergenlik döneminde yaptıkları hatalara ve işledikleri günahlara ‘el âleme beni rezil ettin’ diye sinirlenir anne babalar mesela. Evladının işlediği günaha değil, el âlemin sözlerine üzülür.
‘El âlem ne der sözü kadar duvarları yüksek bir hapishane var mı?’ diye soruyor bir düşünür. Evet, bu bir hapishanedir. Ancak bu hapishaneye insan kendi kendini mahkûm ediyor.”
İsmet Özel’in şu sözü yazının finalidir: ‘Ne derler acaba?’ diye kahrolası bir put var. Yani ‘el ne der’ sözü sizde Allah’ın emirlerinin üstüne geçiyorsa, sizin kaybedeceğiniz başka bir şeyiniz kalmamış demektir’
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 28 Eylül 18