Suğla Gölü “Kan damlasa Can biter”
Suğla Gölü’nden,“kan damlasa can biter” denen bereketli topraklardan bahsediyorum.
Bir zamanlar, bölgenin en verimli toprağı olan yerden bahsediyorum.
Gölü çevreleyen Seydişehir,Bozkır, Ahırlı ve Yalıhüyük ilçesinde bulunan tüm ahalinin ekmek kapısı olmuş, Suğla Gölü havzasından bahsediyorum.
Çocukluğumuzda, “yedi yıl dolar yedi yıl ekilir”diye anlatılan, Torosların metrelerce yükseklikteki zirvelerinden akan kar sularının,pınarlarının, derelerinin, ırmaklarının beslediği bir bölge…
Dolduğu zaman, etrafında kilometrelerce uzaklıkta bulunan dere yataklarına kadar akıtan ve onlarca çeşit balığı içinde barındıran bölge…
Bu balıklardan en gözdesi de yağ balığı idi zamanında.
Göle yakın olan birkaç yerleşim yeri olan Gökhüyük ve Yalıhüyük gibi yerleşim yerlerini, çok yağış olduğu zamanlarda su basardı ve buralar “afet bölgesi” ilan edilmişti bundan on yıllar önce. Ve o yerleşim yerlerinin insanlarına Almanya’ya işçi olarak daha kolay gidebilme hakkı tanınmıştı devlet tarafından.
Gölde sular çekildiği zaman ekilen araziler için o zamanlar çok kavgalar olduğuna bizzat şahitlik ettim. Bizim köy olan Erdoğan Köyü’nün hissesine düşen miktarı ise 310 m.eninde ve 3000 m. uzunluğunda “ecri misil”olarak ekilen bir alandı.
Her yıl ilk baharda “Suğla Belimi” için köylüler toplanır, traktör olmadığı için öküzlerin çektiği kağnılar, at arabaları ve eşekler ile Suğla’ya giderlerdi. Bizim köy ancak bin metre dikine olan ekebilir bir alanı eker, diğer kısmınıise güçlü ve kalabalık olan köyler ve beldeler zor kullanarak ekerlerdi.
O yerleri ektiğimizde, köyün yakınlarında bulunan diğer kıraç alanların verdiği ürünün on katı daha fazla ürün alırdık. Ağırlıklı olarak; nohut ve buğday ekilirdi. Anlatılanlara göre, Suğla’da yetişen nohut kökleri o kadar güçlü ve büyük olurduki, kağnıların boyunduruklarında zelve yerine kullanılırdı.
Düden diye anlatılan suyun çekildiği bölgeler, ilk baharda suyu çekmeye başlar ve yer altına giden suyun nereye gittiği ve nasıl kaybolduğu bilinmezdi ama o zamanlarda yer altı sularına bir-iki metrede rastlayabilirdiniz. Hatta Suğla dolduğu zaman, Konya havzasının su kaynaklarını bile beslediğini Konya da yaşayanlar anlatırlar.
Zaman geldi, aklı evveller,bürokrasinin deyardımı ile bölge halkının geçim kaynağıolan bu bölgenin en verimli arazilerinin akıntı bölümüne dokuz metre yükseklikte milyonlarca metreküp hafriyat yığarak ve yetmiş milyon dolar para harcayarak baraj yaptılar. Sugla ve Beyşehir gölünün aktığı Çarşamba çayı güzergâhında atılolarak bulunan bölgenin önünü kesiverselerdi hem baraj yapılmış olur hem de verimli araziler köylülerin istifadesinde kalmaya devam ederdi.
Şimdilerde ise baraj gölünde toplanan sular, bölge halkı hiç istifade etmeden doğruca akıp gidiyor.
Balık çeşidi dersen,yag balığı zaten efsanelerde kalmış. Gölü, maddi hiçbirdeğeri olmayan çim çapağı istila etmiş,bundan başka çok azda olsa levrek balığı ve nadiren de sazan balığı veak balık görülmekte. Ağustos ve Eylül aylarında suların çok azalması ile olanlar da oksijenlikten ölmekte ya da sağ kalanlar da çok kokmaktalar.
Suğla Su Ürünleri Kooperatifi gölü kiralamış ve yalnızca balık avlanması konusunda yetkilendirilmiş. Gölün işletim hakkı ise Çumra Sulama Birliğine verilmiş.
Çevre köylerde bulunan balıkçılar,maddi değeri olmayan çim çapağı için ağ atıyorlar göle.
Suğla Gölü su havzası, çevresindeki kuş türleri ve balıklar ile mutlaka koruma altına alınmalı ve bu bölge “milli park” olarak ilan edilmelidir.
Değilse Suğla hikayeleri ve Suğla Gölü gelecekte bir efsane olarak anlatılmaktan kendisini kurtaramayacaktır.