Uhud Savaşı bir imtihandı. Bu yenilginin ardından sahabeyi derin bir düşünce almıştı.
“Bu başımıza nasıl, nereden geldi” diyorlardı. Değil mi ki, komutanları Peygamber’di. Değil mi ki kendileri mümindi. Değil mi ki Allah müminleri desteklerdi. Bedir’de olan bunun yaşanmış örneğiydi.
Peki, şimdi ne olmuştu da yenilmiştiler? Komutan aynı komutan, ordu aynı ordu, iman aynı imandı. Değişen neydi? Başlarına gelenler kimin yüzünden gelmişti.
İşte hepsinin içini kemiren soru buydu. Ve bu soruya Kur’an cevap verdi.
“Dediniz ki: Bu başımıza nasıl, nereden geldi? De ki: “Bu başınıza kendi yüzünüzden geldi.” (3 / 165)
İnsanlar böyle zamanlarda yaptığı yanlışlara çeşitli kılıflar bulabilir.. Kişilerin ve grupların iç dünyasında çıkarları, ihtirası ve küçük hesapları sonuncu değiştirmeyecek izahlar yapabilirler.
Bu yeni bir şey değil. Geçmişte çok örnekleri görüldü bundan sonrada görülmeye devam edecek.
Her seferinde, şu ya da bu gerekçeyle toplumun bir yerlere getirdiği kaşarlanmış siyaset bezirgânları kendini toplumdan müstağni gören zihniyet, en sonunda kendilerini destekleyenleri iktidar olma ve ihtiraslarından dolayı basit bir değere satarlar.
Onların sırtına oturup, yıllar yılı kendilerini zirvelere taşıttıklarını dünyevi arzuları yüzünden unutmuşlardır artık..
İşleri bitince de ilk tekme savurdukları kendilerini sırtında taşıyan halk olur.
Herkesin ne niyetlerle neler çevirmekte olduklarına Allah şahit, tarih şahit ve bizler de şahidiz.
…
Yılanla çuvala girenler, ilk zamanlarda bu işin bayağı heyecan verici ve zevkli olduğunu söyleyebilirler. Hatta çuvaldan başlarını çıkarıp “Gel, sen de gir, inan pişman olmazsın” bile diyebilirler.
Bir müddet sonra çuvalın içinden bir çığlık, bir ağıt ki, sormayın gitsin. Anlıyorsunuz ki yılan sonunda yapacağını yapar ve onu sokar.
Acımak istiyorsunuz, fakat içinizden acımak gelmez. Ama üzülürsünüz. Çünkü mevcut potansiyel güç zayi olmuştur..
Bütün bunlar niçin oluyor? Bu soruların cevabı nedir bu ayrı bir makale konusu. Daha sonra belki…
Sonuç olarak şöyle diyebiliriz.
Hata yapmak anlaşılabilir bir şeydir; asıl anlaşılamaz olan "hatayı savunmaktır. İşte bu nedenle hata yapan affedilebilir; fakat hatayı savunan asla.
Âdem de hata yaptı, Şeytan da; fakat Âdem tövbe etti, Şeytan hatasını savundu. Âdem’i "adam" eden hatasını kabullenmekti, Şeytan'ı "şeytan" eden de hatasını savunmak.