Bin yıl sürecek denilen 28 şubat darbesinin 22. yıl dönümünde , o günlerde sırf inançlarından dolayı zulmedilen Müslümanlar yapılan o alçaklık ve zulümleri bir kez daha hafızalarında tazelerken o günden bugüne kadar o günlerin mağduru Müslümanların içinde bulundukları genel duruma bakarak gayri ihtiyari şu soruyu sormak mümkün..
Nereden Nereye? o günden inanç ve değerlerimiz için canhıraş bir şekilde mücadele edenler , bugün Nereye gidiyoruz sorusuna mutmain bir kalp ile “Cennete, İnşaallah cennete” diyebiliyor muyuz.
Elbette ki müminlerin arasında bu cevabı verecek kardeşlerimiz vardır. Ancak meseleyi Müslümanların geneline göre değerlendirdiğimiz zaman aynı cevabı, aynı rahatlıkla verebilmemiz mümkün mü? sizce.
Efendimiz (s.a.v.) “İki günü eşit olan ziyandadır” buyurmuştu. Fakat ne yazık ki iki günü eşit olan Müslüman'ı, sevgiyle kutlayacağımız, saygıyla öpüp başımıza koyacağımız bir dönemde yaşıyoruz!. Böyle bir zamanda böylesi Müslümanlar göstererek “Maşallah!. Dün de Müslüman'dı,bugün de Müslüman!.” diyoruz.
Çünkü Müslümanların iki günü eşit değildi!.
28 Şubattan önce “Benim Hayatım, yaşantım ve Ölümüm Allah içindir” demeye daha yakın olan bizler bugün “Benim hayatım, yaşantım ve ölümüm dünya içindir” der hale geldik
Dünyevileşmeye yönelik bu rağbet o kadar arttı, o kadar arttı ki Kuran’da azgınlıkların dolayı helak edilen kavimlerin özellikleri sanki 21. yüzyıla taşındı.
İslam'ın dünya görüşü konusunda sahabeyi, İslam'ın dünyalık görüşü konusunda ise Karunların izinde gitmeye çalışan ve iki ayrı hedefi aynı anda görmek için ömür tüketen Müslümanlar dilleri ile ahreti, hırs ve tamahları ile dünyayı kazanmak için mücadele eder hale geldik.
Uyarıcıların uyarılarına kulak asmayan bu insanlara, yaratılış gayesi hatırlatıldığında ise sadece sen mi Müslümansın, Müslümanlar zengin olmalı gibi savunmaya geçmeyi marifet bildik.
Doğrudur Müslüman zengin olmalı; Müslüman Hz Ebu Bekir gibi malının tamamını Allah yolunda verdiği zaman çoruna çocuğuna ne bıraktın diye sorulduğunda Allah ve Resulünü diyebilmeyi hiç aklımızın ucundan geçirmedik.
Üzülerek ifade etmek gerekirse; Müslümanlar o kimselerdir ki Allah'ın adı anıldığı zaman kalbi titremesi, Allah'ın adı anıldığı zaman ürpermesi gereken kimseler olması gerekirken maalesef bu günün Müslümanları “konut fiyatları, borsa, altın, döviz yükseldiği zaman kalbi titrer ürperir hale geldik."
Bizlere ne oldu Allah aşkına!.
Dünyevi endeksli umutlarla, paraya endeksli beklentilerle bu gidiş nereye diye sormak Müslümanların birbirini uyarı görevlerinden olması gerekmez mi.
Mazur görün halimizin daha iyi anlaşılması için “Bu günün dünyaperest Müslümanları “ Ayakta iken, otururken, yan yatarken parayı zikreder hale geldiler, açık açık söyleyemeseler de zihinlerinde geçen duaları ise Rabbimiz, sen bu parayı boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi parasızlık azabından koru.”derler
Sanırım hiç kimsenin kendi nefsine hoş gelmese de birbirimize şöyle bir soruyu sormak zorundayız.
"Fe eyne tezhebûn: Nereye gidiyorsunuz?"
"Asr'a yemin olsun ki, insan muhakkak büyük bir hüsrân içindedir."
Her şeyi hakkıyla bilen Allah (c.c.)’a yönelip, kalbi bir mutmainlik ile “Ya Rabbi Sana hamdolsun ki dünyaperest değilim” diyebiliyor musunuz?.