banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Çıktığı yeri beğenmeyenler; halkı cahil, bidon kafalı, kömürcü, makarnacı veya buna benzer sözlerle değersizleştirmeye çalışsalar da, kendi oylarını ikrah ettikleri kitlenin oylarıyla eşit görmek istemeseler de günü gelince en etkili sözü onların söylediğine, en anlamlı eylemi kendilerine hep tepeden bakılan bu halkın koyduğuna inananlardanım.

        Reşat Nuri Güntekin, Anadolu Notları adlı eserinde Ömer Seyfettin’in öğretmenlik yaptığı döneme ait bir hatırayı naklederken onun bir sözünü tekrarlama ihtiyacı duyar. Bu söz, bana göre halkımızın çoğu zaman gözden kaçan önemli bir özelliğini dile getiren harika bir tespit olup sessiz görünmesine rağmen görüşü sorulduğunda en sağduyulu kararı veren olması bağlamında bu özelliği daima önem verdiğim ve güvendiğim bir referans olmuştur:

        “Anadolu âlim değildir; fakat ariftir. Kolay tesir altında kalmaz; vak’alar karşısında öyle sağlam mantığı, öyle umulmaz sezişleri vardır ki insanı hayrette bırakır. …”

        Halk akademisi dediğim budur ve burada bilgelik tahsil etmek sanıldığı kadar kolay değildir. Önce sabrı, sükûneti, kanaati ve itidali öğrenmek gerek sonra da sahibini zelil eden ukalalık denilen illetten kurtulmak…

        Halk adamının bildiği belki çok azdır; lakin o birilerinin küçümsediği az bildiğini en iyi bilip en mütevazı uygulayandır. İşe yarar, dişe dokunur, kendisine ve çevresine hayırlı bilgi de bu değil midir esasen?

        Mevlana’nın Mesnevi’sinde anlatılan Gramerci ile Gemici hikâyesi bana göre halka tepeden bakan anlayışın en dokunaklı anlatımıdır:

         Bir dilbilimci bir gemiye bindi, mağrur bir halde gemiciye döndü: “Dil okudun mu, gramer bilir misin?” dedi. “Hayır!” dedi gemici. Bunun üzerine dil bilgini “Ömrünün yarısı hebadır!” dedi. Gemici kızdı ve gönlü kırıldı; o an konuşmayıp sustu, darıldı. Yel gemiyi girdaba attı birden, gemici dilciye bağırdı; “Hey sen, yüzme bilir misin?” cevap; “Ne gezer!” Söz sırası gemicideydi artık. Dedi: “Ey hoş sözlü, güzel yüzlü er! Ey dilci, yok oldu ömrünün tümü; zira şu girdapta batacak gemi!” Nahvı (grameri) değil mahvı bilmeli ey can! Mahvı bildiysen suya dal korkmadan; ölüyü baş üstünde taşır umman.”

        Çok okuduk; fakat açık yüreklilikle sormak gerek: Ne öğrendik?

        Öğrendiklerimizin ne kadarını gemici rahatlığıyla yapabilecek donanıma sahibiz iş başa düşünce?

        Önemli olan bu gerçekle yüzleşebilmek yahut haddini bilmek. Yoksa kocaman okullarda onca okumuşluğumuzun bir kıymeti olmuyor.

        Halk sabırlıdır, acele karar vermez, öyle her meselede boyundan büyük söz söylemekten de ar eder; ama günü gelince öyle bir söz söyler ki kendi şartlarında, sınırlı imkânlarla geliştirip uyguladığı son derece sade, basit araçlarla allameleri şaşırtır. Tıpkı şu hikâyedeki bilim kurulunu şaşırtan köylü gibi:

        “Bir gün ormanda araştırma yapan Fizikçi, Matematikçi, Kimyacı, Jeolog ve Antropologdan oluşan bir bilim heyeti yağmura yakalanmışlar. Hemen yakınlarındaki bir orman evine giderek yardım istemişler. Ev sahibi misafirlerini güzel karşılayarak ikram edeceği bir şey hazırlamak için mutfağa geçmiş. Bu sıradaki ekiptekilerin gözüne evdeki soba borusu takılmış. Soba yerden bir metre kadar yukarı konularak, altına taşlarla destek yapılmış. Bunu gören ekiptekiler bu konuda kafa yormaya ve yorumlamaya başlamışlar.

Kimyacı, ”Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış” der. Fizikçi, “Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş” diye yorumlar. Jeolog, “tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın ihtimalini azaltmayı amaçlamış.” der.
        Matematikçi, “Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış.” derken; Antropolog, “Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha soyut biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş” diye değerlendirir.


        Bizimkiler aralarında böyle konuşurken orman köylüsü içeri girer ve hep birlikte ona sobanın böyle yukarıda olmasının nedenini sorarlar. Adam dan çok manidar bir cevap gelir :
        Boru yetmedi de!”

Seçimler yaklaşırken yapılan analizler, sentezler, yorumlar, anket sonuçları; ardı arkası kesilmez hesaplar, kitaplar…

Halkın cevabı genellikle hikâyedeki gibi şaşırtıcı olabiliyor.

Hayırlısını dileyelim, hayırlısı olsun.

Selamların en güzeliyle…

H. Halim Kartal    

                               07 Mart, 19

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.