Dinleme imkânı bulduğum konferansın finaline oldukça etkili cümlelerle gerçekleştirilen‘iyilik’ vurgusuhakim olmuştu.
Öyle ki yazımın başlığı bu etkiyle hâsıl olup yola koyuldu ilkin. Sonra onun ardına düşüp ona eşlik edecek birçok düşünce kırıntısının telaşı arasında önce eski bir şarkının hüzün dolu nağmelerine eşlik eden kırık dökük mısralarından ikisinin hepsinden öne çıkmaya çalıştığını fark ettimihtiyar hafızamın sisleri arasından.
“Birkaç damla gözyaşı, kurumuş birkaç çiçek
Ne kaldı elimizde buruk hatıralardan”
Önünü arkasını ne yazık ki hatırlayamıyordum.
Bu kadarıyla bile neyin kaldığı az çok belli oluyordu: Vaktiyle kıymeti hakkıyla bilinip takdir edilememiş ne varsa o kalıyordu işte. Ertelenen iyilikler, sahip çıkılamayan imkânlar, yanlış olduğunu bile bile yapılan hatalar vs. Sonra adına pişmanlık dediğimiz ne varsa o kalıyordu kala kala, başka ne olacak. Kıymetlerini genellikle kaybettikten sonra anladığımız kayıplarımızın yekûnu…
Bu bakımdan ‘şimdi’ ve ‘burada’ bilincimiz çok önemliydi. Bu bilinci kazanmamıza yarayacak müstesna zamanlardı ramazanlar.
Ah keşke dememek için elimiz ererken, gözümüz görürken yapabileceklerimizi özellikle debaşkalarına dokunan iyiliklerimizi ertelememeyi öğrenmek için…
***
Küçük büyük fark etmiyor, toplum olarak çok kullandığımız kelimelerden biridir keşke. Hangi ağızdan çıksa biliriz ki orada yaptığından pişmanlık duyan, üzgün bir kalbin sahibi konuşmaktadır:
-Ah keşke o sözü söylemeseydim!
-Ellerim kırılsaydı da dokunmasaydım keşke!
- Keşke hastalandığını duyduğum an her şeyi bırakıp ziyaret etseydim.
- Annemi, babamı hiç üzmeseydim keşke!
-Keke o kadar çok haylazlık etmeseydim okulda!
- Keşke o garibanlara biraz vakit ayırıp ellerinden tutabilseydim!
Keşke…
Bunun gibi içinde keşke bulunan nice cümle kurar veya işitiriz kısa zaman aralıklarında!
Kerim kitabımız Kur’an’da da yapıp ettiklerinden pişman insan halleri kendi sözleri, kendi itirafları olarak dile getirilir şu ayetlerde:
“Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!” Furkan 28
İnkar edenler, “Keşke Müslüman olsaydık” diye çok arzu edeceklerdir. Hicr suresi 2
“Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcıların, “Keşke toprak olaydım!” diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık. Nebe suresi 40
O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “Ne olurdu ben de peygamberlerle beraber aynı yolu tutsaydım!” Furkan suresi, ayet 27
(Lut da): ”Keşke sise karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı, ya da sağlam bir desteğe dayanabilseydim” dedi. Hud suresi 80
Rivayet olunur ki ‘eğer’ ile ‘meğer’i evlendirmişler; bu izdivaçtan ‘keşke’ isimli nur topu bir çocukları doğmuş. Eğer ile meğer var olduğu sürece de ‘keşke’lerimiz ayaklarımıza dolanıp duracak demektir.
İnsan olan yerde her şey olur. Hata yapmaktan hali varlıklar olmadığımıza göre bu kelimeyi tedavülden tamamen kaldırmak da o kadar kolay olmayacak elbette. Tamamen kaldırmak mümkün olmadığına göre hiç olmazsa azaltmanın bir çaresi olabilir mi sadedinde düşünürken zorama imkânsız olmayan şu nebevi formülü hatırladım: Her işimizi son işimiz gibi yapmak… ‘Keşke’lerimizi azaltırsa bu azaltabilir dedim içimden yeni bir şey keşfetmiş gibi. Oysa sadakatlerini imanlarına şahit kılmış, sorumluluk sahibi örnek şahsiyetler bu hali yaşama biçimine dönüştürmüşlerdi.
Kıldığı namazı son namazı gibi eda eden bir insanın halini Rabbine arzı nasıl olur bir düşünsenize! Saygısı, samimiyeti, saflığı… Bu mülahaza ile önce, Allah’ın insanı ‘bütün çirkinliklerden, aşırılıklardan ve nankörlüklerden alıkoyar’ dediği namazın böyle bir ibadet olduğu fikri ile sarsıldım.
Sonra… Sonra bu anlayışı hayatımızın görev ve sorumluluklarımızla ilgili her alanına tatbik etmekle nasıl bir değişim- dönüşüm yaşayabileceğimizi düşündüm. Mesela bir yoksula vereceğimiz sadakayı son sadakamız gibi vereceğiz, bir hastayı ziyaretimizi son ziyaretimiz gibi yapacağız. Bu şekilde bir dersi son dersimiz, tutacağımız bir nöbeti son nöbetimiz, ilgimize yardımımıza muhtaç birine son yardımımız, bir görevi yerine getirirken son görevimiz, nihayet bize emanet olan ne varsa hepsine karşı tutumumuzun istisnasız bu şuurla olduğunu tahayyül edebiliyor musunuz?
Böyle bir yaklaşım içinde yapılan her iş; her yönüyle tartılarak, hakkı verilerek yerine getirilmiş olmayacak mı?
“Bu pek işe yaramadı; ama yarın daha iyisini yaparım.” “Sonra bakarız bir çaresine canım!” “Şimdi işim çok, bir ara uğrar, gönüllerini alırım…”
Diyenlere şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir cevabı var:
“Bel bağladığım tepelerden gün doğmayabilir bir daha”
Huzurlu bir toplum inşası için iyiliklerimizi ertelemeyelim.
Tut bizi ya şehri Ramazan!
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/03.03.2025