Hamza Resuloğlu

PİRE KANININ HÜKMÜ!

10 Ağustos 2024 12:36

Kerbela da efendimizin reyhanlarından Hz. Hüseyin ve ailesinden yetmiş kişi hunharca katledilmişti. Hac mevsimiydi ve hacıların bir kısmı bu feci olaydan habersizdi, bir kısmı da haberdar olduğu halde güç odaklarından çekindiği için ses çıkaramamaktaydı. Tıpkı bugün Hac ve Umrede siyaset yapılıyor bahanesiyle söz konusu idarenin Gazze’ye veya herhangi bir mazlum beldeye dua etmeyi bile politik bir eylem sayması gibi bir durum yaşanıyordu. Bir kısım Haccı adayı da öncelikler fıkhını bilmediği veya İslam’ın bir hikmete binaen belirlemiş olduğu sembol ibadetleri şekli ritüele indirgeyerek zahiri küçük hataları ibadetin fasit olması için sebep telakki ediyordu. İşte onlardan birisi Abdullah b. Ömer’e gelerek: “Efendim ihramıma pire kanı bulaştı, acaba Haccıma bir zarar verir mi?” diyerek soru sormuştu.Babasının oğlu er oğlu Er Abdullah b. Ömer Müslümanların acı ve ıstırapla dolu olduğu o günlerde bu soruyu soran zata hiddetlenipdedi ki: “Allah Resulünün ciğerparelerinin Kerbela’da kanlarının oluk oluk akıtıldığı bir zamanda sen bana pirenin kanının hükmünü soruyorsun öylemi?” diyerek onu azarlamış ve yanından uzaklaşmıştı.

 

YAPAY GÜNDEMLERİMİZ

Bu soruya benzeyen sorular ve gündem edilen ceviz kabuğunu doldurmayan meseleler zamanımızın sorularına ve yapay gündemlerine ne kadar da çok benziyor öyle değil mi?

Bir tarafta üç kutsal mescidimizden olan aynı zamanda ilk kıblemiz olan akidemizin bir parçası Mescidi Aksa’mızın işgali; öte tarafta Mescidi Aksa için 80 yıldır verilen mücadele ve halen akıtılan kanlar, çiğnenen ırzlar, pay-i mal edilen servetler, yiten canlar, Kerbela’ya dönüştürülen coğrafyalar, tarumar edilen medeniyet değerlerimiz.

Öte taraftan bize yaramayan, bizi ondurmayan, sadra şifa, derde deva olmayan ısmarlama gündemlerimiz.

Efendim yüzyıllarca alimlerimizin çözemediği ve farklı görüşlerin serdedildiği nüzulü İsa (a.s) meselesi.

(Bu arada Nüzulü İsa (a.s) hakkında ki görüşüm Ehli Sünnet çizgisidir.)

Tasavvuf ve tarikatlarımızın iç işleyişindeki ihtilafların avam gündemine taşınması.

Ekran hocalarının reddiye bağımlılığı, meşreplerin mahalle gazlama provaları.

Ümmet’in derin bir yalnızlığa terk ettiği Hamas’ın kimlerden yardım alıp alamayacağı vb. meseleler.

Neredeyse Hamas’ın liderini seçmede bile kendimize hak iddia edeceğiz. Az daha ileri gitsek şurasının kararlarını tartışacağız ki; tartışanlar var.

 

ÖNCELİKLER FIKHI

Rivayete göre Moğollar Bağdat’ın altını üstüne getirip tüm yeraltı yer üstü güzelliklerini tahrip ederken, kütüphanelerini Dicle’ye döküp nehrin mürekkep akıtmasına sebebiyet veren vandallığı işlerken alimler oturup hunsa-i müşkilin miras konusunu tartışıyorlarmış.

Denebilir ki bu meseleler de konuşulsun, konuşulabilsin.

Evet ama öncelikler fıkhını öncelemek gerekmez mi?

Dinin, Aklın, Neslin, Mal ve Can emniyetinin sağlanamadığı bir vasatta iç meselelerimizi, teferruat konularımızı, ihtilaf noktalarımızı manşete çekmek daha çok masumun katline sebebiyet vermez mi?

Kırk bin insanın katledildiği, bir o kadarının kayıp olduğu, öncülerinin birer birer şehid edildiği, tüm insani erdemlerin rafa kaldırıldığı, hastanelerin, mezarlıkların, cami ve kiliselerin hedef alındığı, okula sığınanların vurulduğu, tüm dünyanın gözü önünde canlı yayınlarla soykırım işlendiği bir zeminde basit meseleleri Ümmetin gündemine taşımak ihanet değilse de büyük bir gaflettir. Akıl tutulması, vicdan daralması, basiret körlüğüdür. Bunu kanaat önderlerinin ve alimlerin yapması daha feci ve çirkin bir durumdur.

Bugün konuşulacak ve gündem edilecek meseleler cihadın ahkamının yeniden canlandırılması, İslam’ın Nato’sunun kurulması, Siyonist rejiminin can damarı olan petrol ve enerjisinin kesilmesi, şehitlerimizin kanlarının döküldüğü bu aziz vatanda habis siyon terörüne destek olan ve milli güvenlik sorunu haline gelen yerli Siyonistlere caydırıcı cezaların verilmesi gündem edilmesi gerekmektedir.

Siyonizm tehdidi bertaraf edilmeden füru meseleleri konuşmanın zarardan başka bir faydası yoktur. Bu tehdit ortadan kaldırıldıktan sonra Endülüs, Şam, Bağdat, Konya, İstanbul medeniyetinde olduğu gibi tartışılmayacak, fikir serdedilmeyecek, masaya yatırılmayacak bir mesele bırakmayalım. Ancak şimdi asıl işimize odaklanalım. Aksi halde bu konuları konuşacak ne beden bulabiliriz nede gövde üstünde baş.

 

Yorumlar (0)

Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!

Yazarın Diğer Yazıları

Harcanmayan Kaç Hocamız Kaldı?
17 Kasım 2024 12:36

Tarih Üzerine Mülahazalar
04 Kasım 2024 12:36

Her Hesabın Üstünde Bir Muhasip Var!
04 Kasım 2024 12:36

YAHYA ŞEHİD OLUR, TUFAN DİNMEZ!
04 Kasım 2024 12:36

ÖMÜR BOYU BOYKOT
11 Ekim 2024 12:36

NEBEVİ ŞAHSİYET İNSAŞINDA MERHAMETİN ROLÜ
18 Eylul 2024 12:36

DİNDARLIĞINLA GURURLANMA!
07 Eylul 2024 12:36

KABİR KOMŞUNUZU HİÇ MERAK ETTİNİZ Mİ?
24 Ağustos 2024 12:36

ÜÇ SEVGİNİN ÖNÜNE BAŞKA ŞEYLER GEÇİRMEYİN!
17 Ağustos 2024 12:36

SEYDİŞEHİR’E VEDA EDERKEN!
18 Temmuz 2024 12:36

2024 HACCININ ARDINDAN
13 Temmuz 2024 12:36

Atanmış, Adanmış ve Dadanmışlar!
14 Nisan 2024 12:36

Kim Cebrail’e Düşmansa!
18 Mart 2024 12:36

Sen Ramazan’a Şahid Ol ki, O’da Sana Şahid Olsun
09 Mart 2024 12:36

KANDİL GECELERİNE FARKLI YAKLAŞIMLAR
23 Şubat 2024 12:36

Olanda Hayır Vardır
10 Şubat 2024 12:36

DİYARBAKIRLI RAMAZAN VE İZMİRLİ GARİBAN!
03 Şubat 2024 12:36

Kime Beddua Edilir?
31 Ocak 2024 12:36

Dertsiz Dava Olurmu?
25 Ocak 2024 12:36

Tüm Yazılar