Türkiye’de her 3 kişiden 1’inde görülen gizli şeker hastalığına karşı merak edilenleri Özel Denizli Cerrahi Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Dündar Güngör cevapladı. Dr. Güngör, “Gizli şekerin teşhis edilmesinden sonra gerekli tedavinin yapılması hayatidir” dedi.
Özel Denizli Cerrahi Hastanesi’nde İç Hastalıkları (Dahiliye) Uzmanı Dr. Dündar Güngör, gizli şekerin; kişilerin şekerinin normal değerlerden yüksek olduğu lakin şeker hastası sayılacak derecede de yüksek olmaması durumu olduğunu belirterek açıklamalarda bulundu. Uzm. Dr. Dündar Güngör, “Halk arasında gizli şeker olarak adlandırılan durum bizim insülin direnci olarak değerlendirdiğimiz bir durumdur. Gizli şeker yahut diğer ismi ile pre-diyabet, ülkemizde sıklıkla karşılaşılan bir hastalıktır. Son yapılan araştırmalara göre, ülkemizde her 3 kişiden birinin gizli şekeri buluyor. Bu nedenle gizli şekerin ne olduğunu ve belirtilerini bilmek önemli.
Gizli şeker hastalığına ilişkin merak edilenleri anlatan Uzm. Dr. Güngör, “Hastalarımız genellikle bize karınları acıktığında, ellerinin ayaklarının titrediğini, kilo veremediklerini ifade ederek gelirler. Bizlerde bir takım laboratuvar tetkiklerinden sonra hastanın geçmişini ve aile içi öyküsünü sorgulayarak hastalığın teşhisi konulur. İnsülin direnci, genellikle ailesinde Tip-2 diyabet dediğimiz diyabet hastalığı olanlarda kilolu, hareketsiz yaşam süren insanlarda gözlemlediğimiz bir durum. Gizli şeker, diyabet hastalığının bir ön aşamasıdır. Yani gizli şekeri olan insanlar, diyabet hastalığı adaylarıdır. Bu hastalar verilen diyetlere ve egzersizlere uymazlarsa ilerleyen süreçlerde şeker hastası olma ihtimali yüksektir. Bu nedenle gizli şeker oldukça önemlidir. Zira şekerin bu aşamada kontrol altına alınma ihtimali bulunmaktadır. Yani kişiler gerekli birtakım hayat değişiklikleri ile gizli şekerlerini kontrol altına alabilmekte ve diyabet hastası olma riskinden kurtulabilmektedir. Bu nedenle gizli şeker hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir. Yani gizli şekerde; kişinin kandaki şeker oranı yüksektir ancak bu yükseklik şeker hastalığı seviyesinde değildir. Öyle ki yapılan araştırmalar gizli şekerin kontrol altına alınmadığı takdirde 10 yıl içinde tip 2 diyabet hastalığına evirildiğini ortaya koymuştur” dedi.
Gizli şekerin hayat tarzındaki birtakım değişiklikler ile kontrol altına alınmasının mümkün olduğunu belirten Uzm. Dr. Dündar Güngör, “Gizli şekerin teşhis edilmesinden sonra gerekli tedavinin yapılması hayatidir. Zira aksi halde kişide Tip-2 diyabet hastalığının meydana gelme ihtimali oldukça yüksektir. Bu nedenle gizli şeker belirtilerini bilmek ve bunları yaşayan kişilerin hemen bir doktora başvurması oldukça önemlidir. Gizli şeker hastalığı, Tip-2 diyabetin bir ön aşaması olduğundan iki hastalığın da belirtileri de oldukça benzerdir. Gizli şeker hastalığının belirtileri genel olarak; Kiloda artış, açlığa tahammülsüzlük, acıktığında el ve ayaklarda titreme, sık sık acıkma, çok yeme isteği, ani gelen öfke ve sinir atakları, kan basıncında artış, sık sık yorgun hissetme, uyku sorunları, odaklanma problemi, ciltte renk değişimi” ifadelerini kullandı.
“Tek başına açlık şekeri gizli şekeri tespit etmede yeterli değildir”
Gizli şekerin kan testleri ile teşhis edildiğini söyleyen Dr. Güngör, “Gizli şeker testi iki aşamalıdır. Bunlar açlık şekeri ve tokluk şekeri ve açlık-tokluk insülini testleridir. Gizli şekeri olan kişilerin genellikle açlık şekeri normal sınırlarda çıkmaktadır. Ancak bu kişilerin tokluk şekeri ya normal seviyelerin üzerinde ya da dalgalanma eğilimde olmaktadır. Bu nedenle tek başına açlık şekeri gizli şekeri tespit etmede yeterli değildir, burada referans alınması gereken test tokluk şekeridir. İnsülin direncinde hastanın, kas ve yağ dokusu ile organlarındaki hücreleri insüline yeterli cevabı veremiyor. Kan şekerini enerji kullanımı için alıp kullanamıyor. Böylelikle ortaya çıkmaya başlıyor insülin direnci. Sağlıklı bir kişinin kan şekeri 70 ila 100 mg/dl aralığında seyretmektedir. Bu değerler kan şekerinin olması gereken normal değer aralığıdır. Gizli şekerden söz edebilmek için ise; kişinin açlık kan şekerinin 100 ila 124 mg/dl aralığında, tokluk şekerinin ise 140 ila 199 mg/dl aralığında olması gerekmektedir” diye konuştu.
Gizli şeker teşhis edildikten sonra derhal uygun tedaviye başlanılmalıdır diyen Dr. Güngör: “Zira tedavi edilmezse gizli şeker evirilerek diyabet hastalığına dönüşür. Gizli şeker tedavisinde asıl amaç insülinin normal fonksiyonuna geri dönmesini sağlamaktır. Gizli şeker tedavisinin ilk aşaması insülin direncini kırmaktan geçmektedir. Bunun için ise beslenme düzeninin değiştirilmesi fiziksel aktivite ile esastır. Gizli şeker diyetinin uygulanması burada önemlidir. Kişinin dengeli ve sağlıklı beslenmesi, hazır yemeklerden ve dondurulmuş gıdalardan kaçınması gizli şeker tedavisinin ilk aşamasıdır. Lakin kişinin bu diyet programını kendisi hazırlamamalıdır. Mutlaka yapılan beslenme düzenlemesi bir doktor tarafından önerilmelidir. Gizli şekeri kontrol altına almanın bir diğer yolu ise vücut ağırlığının ideal aralığında olmasını sağlamaktan geçmektedir. Bunun için ise vücut kitle indeksinin 18 ile 25 aralığında seyretmesi gerekmektedir. Kişinin düzenli egzersiz ve spor yapması bu açıdan oldukça önemlidir. Hayat tarzında yapılan bu değişiklikler gizli diyabetin kontrol altına alınması için yeterli olabilmektedir. Lakin kimi zaman bu değişiklikler insülin direncinin kırılmasında yeterli olmamaktadır. Bu durumda doktor kontrolünde kişinin metformin kullanması gerekli olabilmektedir. Bu ilaçların kullanımı ve hastanın rutin takibi uzman hekimler tarafından yapılmalıdır. Zira kontrol edilmez ve yanlış tedaviler uygulanır ya da hasta şeker seviyesini normal düzeye çekemezse, gözde görme kaybı ve hatta ayak başta olmak üzere bazı uzuvların kesilmesi söz konusudur. Herkesin açlık ve tokluk şekerlerini ölçtürmeleri sonucuna göre saydığımız önem ve tedbirleri almaları önemlidir. Hastalıkla ilgili gözlemlenen genel belirtilerin görülmesi durumunda da bir uzmana başvurulması çok önemlidir.”