Habertürk yazarı Kemal Öztürk bugünkü yazısını gıdalara ayırdı. Öztürk, gıda üzerine yapılan ve araştırma ve geliştirme çalışmalarının önemine değindi.
Sedat Peker videolarından daha ilgi çekici! Geleceğin gıdalarımask
Büyütmek için resme tıklayın
-
+
ABONE OL
Google News Sayfamız
Kemal Öztürk,” Diyeceğim o ki, TAGEM’e ne zaman gitsem beynim yanıyor ama yeni şeyler öğrendiğim için çok mutlu dönüyorum. Asıl dünyada ve Türkiye’de tavuk üretimi konusu var ki, inanın Sedat Peker videolarından daha ilgi çekici bir konusu var.” görüşlerini dile getirdi.
Öztürk’ün yazısı şöyle:
“Bu ekibi çok seviyorum. Her görüştüğümde beynimi yakıyorlar.
Başka bir dünyada yaşıyorlar ama bizim dünyamızın hem bugününü hem de geleceğini derinden etkiliyorlar aslında.
Yaptıkları şeyler insanoğlunun vazgeçilmez ihtiyacı gıda üzerine araştırma ve geliştirme çalışmaları.
Anlattıkları ise hayret, şaşkınlık ve büyük bir merakla dinlediğim zihin patlatıcı konular.
Bir yandan da korkuyorum. Bu ekibi ve çalışmalarını acaba bu kadar överek anlatsam başlarına bir şey gelir mi diye çekiniyorum!
Malum ülkede başarıyı sevmeyen birileri her zaman olur.
NE YİYECEĞİMİZE KARAR VEREN MERKEZ
Tarım ve Orman Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM)'den bahsediyorum.
Beni ne zaman çağırsalar hiç tereddüt etmeden koşarak gidiyorum.
Heyecanla anlattıkları çalışmalar, işlerine olan bağlılıkları ve yaptıkları olağanüstü işler, hem saygıyı hem de ilgiyi hak ediyor benim açımdan.
Biraz da son yıllarda toprak, "tarımpolitik" ve "biopolitik" konularına olan merakımdan olsa gerek.
Bu merkez aslında ne yiyeceğimize karar veren bir yer. Ancak tanıyan eden pek yok. Onlar biraz tanınmak istiyor ama bana sorarlarsa tanınmasalar daha iyi. Başarılı ve popüler olan yerleri harcamakta mahir bir ülkeyiz.
Bazen saatlerce konuşuyoruz. Genel Müdür Nevzat Birişik tercüme etmese büyük kısmını anlamayacağım! Yaptıkları çalışmaları bir de ben tercüme edip anlatayım size. Böylece neden önemli bir ekip olduğunu daha iyi anlayabiliriz
BUĞDAYI NASIL DEĞİŞTİRİYORLAR?
8 bin kişinin çalıştığı, temeli Osmanlı döneminde atılmış olan bu merkez, hangi tarımsal ürünü nasıl yetiştireceğimizi, hangisini ekersek daha iyi verim alacağımızı, nasıl daha sağlıklı olacağını tespit ediyor basitçe.
Bunun en başında da buğday geliyor mesela.
Tam olarak bizim topraklarımızda doğmuş ve dünyaya yayılmış olan buğday nasıl daha besleyici, daha verimli, daha sağlıklı ve daha ticari olabilir diye soruyorlar.
Kurak iklimde yetişebilecek, suya az ihtiyaç duyan, besleyici özelliği güçlü bir çeşit geliştirmek için yapılan bu AR-GE çalışmaları yaklaşık 100 yıldır yapılıyor. Yanlış duymadınız yüz yıl.
“Islahçı” deniyor bu işi yapan uzmana. Ve eğer yeni bir çeşit geliştirirse ona isim babası olma hakkı veriyorlar. Birinin ismini “Aytenabla” koymuşlar mesela. Merkezin en tecrübeli araştırmacılarından olan Ayten Salantur geliştirmiş bu çeşidi.
Onlarca çeşit buğday türü var. Bunlar içinden bizim insanımıza ve toprağımıza uygun seçimler yapılıyor. Sonra bunları birbiriyle evlendirip, yeni çocuklar elde ediyorlar. Genetikleriyle oynamak değil bu. “Melezleme” deniyor buna.
Son teknoloji laboratuvar ortamında yapılan bu melezleme sonucunda yeni bir çeşit buluyorlar. Bunu götürüp toprağa ekiyorlar.
Sonra da gözlemeye başlıyorlar. Nasıl büyüdü, ne kadar su ihtiyacı var, hasat edilmesi nasıl oldu… Onlarca soruyu ekim alanında gözleyerek cevaplamaya çalıyorlar.
Sonra bu buğdayın beslenme, sağlık ve vücudumuzdaki etkilerini araştırıyorlar.
Bahsettiğim AR-GE çalışmaları yıllarca sürüyor. Sabırla, iğneyle kuyu kazar gibi çalışıyorlar yani.
Sonunda, yemek için, makarna yapmak için, pasta börek yapmak için en ideal buğday çeşitleri belirliyorlar.
Bunları binlerce dönümlük arazilerine ekip sonra hasat ediyorlar. Elde ettikleri ürünü tohum üretim şirketine veriyor, onlar da bu tohumluk buğdayı bir kez daha ekerek çoğaltıyorlar.
Sonra ülkedeki tüm çiftçilere bu tohumluk buğday dağıtılıyor. Ve çiftçinin ektiği bu buğday sonra una dönüşüp soframıza ekmek, makarna ve unlu mamuller olarak geliyor.
Mesela en çok kullandığımız buğday türünün adı Bayraktar (insansız hava aracı ismiyle alakası yok bu arada).
Şu anda ülkedeki buğdayın 70’i TAGEM’in geliştirdiği bu buğday tohumlarından elde ediliyor.
Ve her sene TAGEM’in binlerce dönüm arazisinde bu buğdaylar yeniden ekiliyor, yeniden tohum olarak üreticiye dağıtılıyor. Gerçekten çok büyük emek.
Dünyada söz sahibi bir buğday üreticisi olmamızın sebebi işte bu ekip.
Çünkü yaptıkları AR-GE sayesinde yılda bir dönümde 180 kilo buğday hasat ediliyorken, şimdi dönümde 800 kiloya kadar yaklaştı.
Son 30 yılda tarımsal alanlar 15 civarında azalmasına rağmen, üretim yine de 40 arttı. Bu da AR-GE sayesinde oluyor işte.
Şimdi buğday gibi onlarca, yüzlerce tarımsal ürün düşünün.
Kuruma bağlı 48 enstitüde bu ürünler için benzer araştırma geliştirme çalışmaları yapılıyor. Ve geleceğimizi etkileyecek yeni bitki çeşitleri bulunuyor.
“KETENCİK” İSMİNİ ÇOK DUYACAĞIZ
Bu sefer Ankara’ya beni çağırmalarının sebebi, adını ilk defa duyduğum ve ilk defa gördüğüm bir bitki.
Adı Ketencik. Ketenle bir ilgisi yok. Giysi falan yapılmayacak yani. Mercimek kadar küçük, içinde minik tohumları olan bir bitki.
Gelecekte adını çok duyacakmışız. İlk hasat zamanı gelmiş. Biçerdövere binip onu hasat ettik.
Bu bitkinin önemi şu: Soya fasulyesinin yerine geçmesi için üretiliyor.
Soya protein ve yağ içerdiği için son yılların en gözde bitkisi. Ancak GDO'su ile oynanmış.
Türkiye’deki toprak ve iklim şartları yetiştirilmesi için pek uygun değil. Bu yüzden yılda 2,5 milyon ton ithal ediliyor.
Türkiye’de çok tüketilen bir ürün değil ama tavuk yeminde kullanıldığı için çok büyük ihtiyaç.
TAGEM soya yerine ne kullanabiliriz araştırmalarının sonucunda, ki bu 10 yıl sürdü, işte bu sevimli isimli olan “Ketencik”i geliştirdi.
GDO sorunu yok, kurak topraklarda kolayca yetişiyor. Tavukların beslenmesinde olumlu sonuçlar vermiş.
Bu ürün ilk defa benim bindiğim biçerdöverde hasat edildi ve tohumluk olarak kullanılmak üzere piyasaya dağıtılacak.
Önümüzdeki yıllarda soya gibi yağı da çıkartılacak ve kullanacağız.
Ancak asıl kritik konu tavuk yemi olması. Türkiye’de bir yılda üretilen 3 milyon ton tavukların yeminde 15 bu yem kullanılacak. Böylece soya ithalatı 50 düşecek.
Ancak bu yetmiyor.
Soyanın diğer 50 kısmını da ithal etmemek için bir bitki daha ıslah ediliyor. Onun adı da "Pelemiri". 6 yıldır üzerinde çalışıyorlar ama biraz daha zamanı var.
Yani soyada bulunan yağ ve protein, iki farklı bitkiden elde edilerek, tavuk yemine konulacak ve soya ithal edilmeyerek yemden çıkartılacak.
Amaç sadece soyayı ithal etmemek değil burada. Ülkedeki kurak boş arazilerde Ketencik ve Pelemiri yetişmesini sağlayarak çiftçiye yeni gelir kapıları da açmak aynı zamanda.
Yani diyeceğim o ki, TAGEM’e ne zaman gitsem beynim yanıyor ama yeni şeyler öğrendiğim için çok mutlu dönüyorum.
Asıl dünyada ve Türkiye’de tavuk üretimi konusu var ki, inanın Sedat Peker videolarından daha ilgi çekici bir konusu var.
Yakında onu da anlatacaklar bana. Biraz beynim toparlansın!”