banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Cennet Vesilesi Bir Eylem Doğruluk

Doğruluk, insanın Allah’a, kendine, dine, Peygamber’e ve tüm insanlara karşı olan ilişkilerinde takınması gereken erdemli davranışların başında gelmektedir. Gerek Kuran’da ve gerekse de Efendimiz ’in (s.av) bir çok tavsiyesinde doğruluk ve imanın birbirinden ayrılmaz bir ikili olduğunu görüyoruz. Doğruluk sadece söz ile değil, tüm güzel davranışlarda samimi ve tutarlı olabilmektir.

Kur’an’da Doğruluk

Sıdk kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de bazıları mecazi anlamda olmak üzere “on beş” yerde geçer. Ayrıca “üç âyette” “doğru sözlü” anlamında sâdık, “elli” kadar âyette bunun çoğul şekilleri (sâdikun, sâdikın, sâdikat), “altmış” kadar âyette aynı kökten çeşitli fiil ve isimler yer almaktadır.[1]

“Ey iman edenler Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.”[2] Dikkat edilirse burada iman edenlere seslenilmiş ve doğruluğun iman edenlerin vasfı olduğu vurgulanmıştır. İman ile doğruluğun gerek bu ayette ve diğer birçok ayette beraber zikredilmesi iman ve doğruluğun birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu gösteriyor. Ancak iman etmek doğru olmayı gerektirdiği gibi, doğru kalmakta sadıklarla beraberliği elzem kılıyor. Bu bağlamda değerlendirildiğinde yanlış yerlerde ve kulvarlarda doğruluk ve dürüstlük muhafaza edilemez. Yanlış istikamette ve yanlış arkadaşlarla doğru yola varılamaz. Doğru kalmak için doğru ve samimi bir İslam toplumu içinde bulunmak ahlaki erdemleri korumanın yegâne yoludur.

Dosdoğru Olmak Kırmızı Halıyla Karşılanmaya Vesiledir

Büyük kıyamet gününde melekler tarafından kırmızı halıyla karşılanmak, korkuya kapılmamak, mahzun ve mahcup olmamak, vadedilen cennetle sevinmek “Rabbim Allah’tır dedikten sonra dosdoğru bir istikamet ile kulluk yapmaya bağlıdır.” [3] Üstelik dosdoğru olmak cinsiyet meselesi değil ahlak ve şahsiyet meseledir. “Sadık erkekler ve sadık kadınlar”[4] buyruğu buna işaret etmektedir.

Peygamber Efendimiz ve Doğruluk

“Doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür...”[5]bu hadis, doğru olmanın insanı hayırlı bir sona ulaştıracağını müjdelemektedir.Tarihsel süreçte en doğru insanlar ve doğruluk öğretmenleri Peygamberler olagelmiştir. Nitekim Peygamberlerin vasıflarından beşinden ikisisıdk ve emanettir. Efendimiz doğruluk ve dürüstlüğüyle o denli temayüz eden bir şahsiyet idi ki ona her türlü çirkin yakıştırmayı yapan düşmanları ona yalanı yakıştırmıyorlardı. “Doğrusu onlar seni yalancı saymıyorlar, fakat zalimler Allah'ın ayetlerini bile bile inkâr ediyorlar.”[6]Rabbimiz burada elçiyi değil, elçinin getirdikleri ilahi buyrukların yalanlandığını dolayısıyla Peygamber’in sözüne değil itirazın Allah’ın ayetlerine karşı olduğunu ifade ediyor.

Nitekim efendimiz henüz Mekke’de davet yıllarının başlarında iken bir ticaret kervanı ile Şam’a giden Ebu Süfyan ve bir grup Mekkeli müşrik Bizans kralı Herakliyus’un huzuruna çıkarılmışlardı. Kendilerine:

“–Peygamberlik iddiasında bulunmazdan evvel, O’nu hiç yalancılıkla ithâm etmiş miydiniz?” diye sorulduğunda gayri ihtiyari ayağa kalkarak:

“Hayır!” dediler.

“–Hiç sözünde durmadığı olur muydu?” diye soran Herakliyus’a:

“–Hayır! Verdiği sözü tutardiyerek hakkını teslim emek durumunda kalmışlardı.[7] Efendimiz doğru ve güvenilir olduğu kadar kısa bir zamanda dosdoğru bir topluluk meydana getirmiştir. Çarşı pazarı denetlemiş, yanlış ve hile yapıldığını sezdiğinde, “Bizi aldatan bizden değildir.”diyerek sert bir şekilde ikaz etmiştir.[8] Yine bir çocuğu bir yere gönderip kendisine bir şeyler vereceğini vaat eden kadına gerçekten vaadinde duracağını sorup çocuk dahi olsa verilen sözde durmanın gerekliliğine işaret etmiştir.[9]

Hz. Peygamber döneminin ilk dış fethi olan Mısır’ı fetheden fatihi Amr B. As sefer dönüşü Efendimiz ‘in iltifatlarına mazhar olmuştu. O da ümide kapılmış ve şöyle sormuştu:

 -Ya Resulallah en çok kimi seversiniz?

-Aişe’yi

-Ben erkekleri sormuştum deyince

-Aişe’nin babasını diye buyurdu.[10]

Doğru sözün en hasını komplekse girmeden, en mahrem yerde söylemek Efendimize has bir özellik olsa gerektir. Ataerkil bir toplumda arkadaşlarının arasında kendisine kimi çok sevdiği sorulduğunda hiç çekinmeden, mahalle baskısına aldırmadan, kalıplaşmış ve kutsanmış tabuları yıkarak yer, zaman ve mekân ayrımı yapmadan doğru bildiğini söylemiş, cahiliye yargılarını özgün duruşuyla yıkmıştır.

Mekke’den çıkarılıp Medine’ye hicret etmek durumunda kaldığında, “Rabbim! Girilecek yere doğrulukla girmemi, çıkılacak yerden de doğrulukla çıkmamı sağla, bana tarafından yardımcı bir güç ver!” diyerek bizlere de güzel bir dua ve niyaz öğretmişti. Genellikle doğruluk ve iyilikle girilen yerlerden dargın, küskün ve kızgın çıkılması insanın doğası haline geldiği bir zamanda bu ilahi dua bizlere de girdiğimiz ve çıktığımız yerlerden güzel bir iz, hoş bir seda, sıdk ve doğrulukla çıkabilme sorumluluğu kazandırmasını göstermesi açısından önem arz etmektedir.

Ashabın Sadakati

İslam’ın bir numarası olan Hz. Ebubekir’i farklı kılan özelliği sadakat ve vefadır. Öyle ki en zorlu hicret yolculuğunda ikinin ikincisi olarak Efendimizle olan kutsi yolculuğunda bile doğruluk ve sadakatten ayrılmamıştır. Bu kutlu tarihin akışını değiştiren seferde kendisine yanında kişinin kim olduğu sorulduğunda; Efendimizin ismini söylese canını tehlikeye atacak, doğru konuşmasa sıddıkiyete halel geleceği için o yine dosdoğru davranarak “O bana yol gösteren kılavuzdur,” demiştir. Gerçekten Resulullah onun dünya ve ahiret yolculuğunun en büyük ve en mükemmel rehber ve kılavuzu idi. Bunu diyerek bir hakikati söylediği gibi yalandan da uzak kalmış oluyordu.

Efendimizin mübarek manevi halkası böyle dosdoğru şahsiyetlerle doludur. Öyle ki en gayri meşru ve büyük günahları işleme meylini bile Efendimize açıp bunu sorabiliyor ve konuşabiliyorlardı. Ben zina etmek istiyorum diyen doğru sözlü adamın ölümüne kadar iffetli kalabilecek nasihati dinlemesi için bu doğruluğunu ve hasbiliğini göstermesi gerekiyordu. Bizde “ba’deharabülbasra” misali iş işten geçtikten yuvalar dağıldıktan sonra bu itirafların gelmesi nasihat ve öğüdün anlamsız hale gelmesini sağlamıyor mu? Çocuklarımıza doğru söylediklerinde velev ki yanlış yapmış olsun kızıp bağırmıyor muyuz? Sevimli yalanları daha çok hoşumuza gitmiyor mu? O zaman neden şikâyet ediyoruz ki?

Ben günahkar oldum bana öğüt verin diyen insana, ben ticari anlamda insanları dolandırdım diyen tüccara, ben konuyu yanlış anlatmışım diyen öğretmene, ben yanlış fetva verdim diyen hoca efendiye, ben insanları aldattım diyen siyasetçiye, ben doğru davranamadım, liyakat ve ehliyete gereken özeni gösteremedim diyen bürokrata, beni evlendirin zinaya düşmekten korkuyorum diyen gence, işimin hakkını veremedim diyen işçiye, işçimin insani standartlarını yükseltemedim diyen patrona, el hasıl her meslek ve meşrepte özü sözü doğru insanlara ne kadar da hasret kaldık.

Elhasıl “İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah, Yardımcısıdır doğruların Hz. ALLAH” sözünde belirtildiği gibi doğruluk kerihte görülse, pirimde yapmasa, alıcısı da olmasa, müşterisi de çıkmasa Müslüman şahsiyetin olmazsa olmazı olmalıdır. Müslüman Allah ile ilişkilerinde, insanlarla ilişkilerinde, akraba ve yakınları ile ilişkilerinde hatta hayvanlarla olan münasebetlerinde doğru olmak zorundadır. Bizim medeniyetiniz hayvana yemi gösterip vermeyen insandan ne hadis ne de ilim almıştır. Medeniyetimize tekrar dönmenin yolu ahlaki meziyetleriçerisinde zirve olan sadakat ve doğruluğu tekrar inşa etmektir. Rabbim bizi sadık kul, sadık ümmet, sadık şahsiyetlerden eylesin. Aldatma ve aldatılmaktan muhafaza eylesin.

 


[1] DİA, “Doğruluk”

[2]Tevbe, 119

 

[3]Fussilet, 30

[4]Ahzab, 35

[5](Buhari ve Müslim, Muttefekun Aleyh)

[6]En’am, 33

[7] İbn-i Kesîr, Sîre, 3:504

[8] Müslim,

[9]Ebû Dâvûd, “Edeb”, 80

[10]Buhari (5/6) ve Müslim 4/1856

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.