Ayasofya cami, tarihi bakımından oldukça ehemmiyetlidir. Hem Roma hem de Türk tarihinin en önemli mabedi ve siyasi yapısı olmuştur. Öyle ki bu kutlu mabet iki imparatorluğun merkezinde yer alan mühim merkezlerden olmuştur. İsterseniz ilkyazımızda Ayasofya’nın Roma tarihi açısından önemini ve romanın iki büyük imparatorunun bu yapıya yaptığı eserlere bakalım…
MS. IV. Yüzyılda yaşayan ve tetraşi (dörtlü yönetim) yönetiminin bir imparatoru olan I. Constantius dünya tarihini değiştirecek bir iş yapacaktı. İmparator, rakiplerini bir bir yendikten sonra önce Hristiyanlık üzerindeki baskıyı kaldırır. Ardından Byzantion adıyla bilinen bir şehri imar edip orayı “Nova Roma” yani yeni roma yapacaktır. İmparator yüklü miktarda bir parayı bu şehrin imarına ayırır. Şehir kısa sürede aynı Roma şehrine benzer. Ama Roma’dan tek farkı bu şehirde İmparatorun emriyle kiliselerin yapılmış olmasıdır. Constantius Hristiyanlığa meyilliydi. Ama kesin pagan dininden vazgeçerek Hristiyan olup olmadığı belli değildir. Hatta meşhur İznik konsülünü toplayanda ta kendisidir. Bu sebeple Hristiyanlar onu öve öve bitiremezler. Constantius’un bu eserleri Hristiyanlığı güçlendirir. İşte kimi kaynağa göre İmparator ölmeden kısa süre önce Ayasofya’nın temellerini attırır. Sonra ise ölür. Yaptırdığı Havariyyun Kilisesi’nin kriptasına defnedilir.
Yerine geçen I. Constantin birinci Ayasofya olarak adlandırılacak ve babasının temellerini attırdığı mabedi hızla ve görkemle inşa eder. Ama bu Ayasofya’nın kubbesi ahşaptır. Şayet bu yapının en fazla yüzyıl kadar dayandığından fazla bir şey bilmiyoruz. Bir yangın sonucu yıkılan Ayasofya, dönemin yeni imparatoru ve Hristiyanlığı resmi din kabul edecek olan II. Thedosius tarafından yeniden, daha ihtişamlı bir şekilde inşa edilir. Bu Ayasofya’ya ise ikinci denmektedir. Şayet gelecekte Doğu Roma’nın en son inşa edeceği bu günkü Ayasofya daha ortada yoktur. Roma bu süreçte ikiye ayrılmıştı. Ama Doğu Roma hala nihai sınırlarını koruyordu. İlerleyen zamanlarda başka kavimler tarafından Doğu Romanın toprakları geçici olarak işgal edilecektir. Şimdi günümüz Ayasofya’sına bakalım.
527 yılında tahta çıkan I. Justinianus saltanatının üçüncü yılında bir isyanla karşılaşır. Halkın ayaklandığı bu isyan o kadar büyüktür ki Constantinapolis (eski) yerle bir edilmiştir. Nika isyanı olarak adlandırdığımız bu isyanda İmparator başkentini terk edip kaçmayı bile düşünmüştür. Ama eşi Thedora ve başkomutanı Belisarus tarafından engellenerek bir kıyım başlamış, halk kılıçtan geçirilmişti. Ama bu isyanda Thedosius’un yaptırdığı Ayasofya’da yıkılmıştı. Justinianus hızla imar işlerine girişti. Yıkılan Ayasofya’nın temelleri üzerine son Ayasofya’yı inşa ettirir. Bu en görkemlisi olmuştur. Hatta tarihçiler Justinianus’un “ Seni geçtim Kral Süleyman!” demiştir. Burada edilen ifade Hz. Süleyman’ın yaptırdığı Süleyman mabedinden bile daha görkemli bir mabet yaptırdığı iddiasıdır. İmparator buraya kendisinin ve Constantin’in resmini de yaptırır. Hz İsa (onlara göre tanrı!) bebek iken Meryem Ana kucağında sağ tarafta Konstantin şehri hediye derken sol tarafta ise Justinianus Ayasofya’yı takdim eder. Aşağıya görseli bırakacağım. Diğer yazılarımda bu konuya daha çok girerek en son Osmanlı eserleriyle Ayasofya caminin bir kültür yapısı olduğunu ’da siz okuyucularıma göstereceğim.