İçinde bulunduğumuz şu günlerde son kafilelerin gelmesiyle Hac 1445/2024 nihayete ermiş olacak. Rabbimize hamd olsun bu sene bize de Rahman’ın misafirleriyle bu kutsal yolculuğu nasip etti. Rabbimiz İbrahim’in (a.s) çağrısına Lebbeyk demeyi isteyip arzulayan tüm kardeşlerimize nasip eylesin.
Umre ve Hac kıyaslandığında Ramazan Umresi hariç Haccın temposunun gerçekten Umre’ye göre çok yüksek olduğunu söylemeliyim. Bir defa Hac çok daha kalabalık. Üstelik bu kalabalık Arafat zamanına doğru zirveye çıkıyor. Haccın sadece Umredeki gibi mikat, ihram, tavaf ve say ayağı yok. Arafat başlı başına büyük bir meşakkat. Müzdelife vakfesi ayrı bir tempo, mina günleri de yayılmış bir süreç işi olduğu göz önüne alındığı zaman Haccın her bir menasikinin neredeyse birkaç umreye bedel devasa bir ibadet ve koşturma manzumesi olduğunu söyleyebiliriz. Hele öncesi ve sonrasıyla Bayram günleri dahil Kabe’ye servislerin olmaması ve tabanvayla (yalınayak) aşk yolculuğu bir başka tatlı meşakkat olarak değerlendirilebilir.
Ancak buna rağmen yaşı ilerlemiş Hacı emmilerin ve teyzelerimizin tüm kronik rahatsızlıklarına rağmen ümmi bir safiyet ve aşkla Kabe’de pervane gibi dönmeleri kutsal beldenin kerameti olsa gerek. Benim grubumdan bir Hacı çiftimizin 40 yaşındaki oğlunu kaybetmelerine rağmen metanet ve vakarlarını koruyup Haclarını tamamlamaları, şeker hastalığından bir parmağını yitirmek üzere olan bir Hacımızın da ikinci parmağını adeta riske atarak feda etmesi bana İbrahim (a.s) teslimiyetini ve İsmail (a.s) adanışını, Hacer (r.a) annemizin fedakarlığını hatırlattı.
Umreye göre Hacda yaş ortalaması yüksek oluyor. Bu soruna bir çare sadedinde yaş sınırı getirilmesi veya ibadetlerini yapamayacak derecede olanlara refakatçi zorunluluğu getirilmesi Hacıların ibadet sıhhati açısından önemli ve değerlendirilmesi gereken bir husus bence. Ana omurgayı oluşturan Arafat, Müzdelife, Mina ve Ziyaret tavaflarının hazzını yaşayamayan Hacılar bunun burukluğunu yaşayabiliyor. Bu konuda Din İşleri Yüksek Kurulunun Hacı adaylarına yerlerine vekil göndererek Hac yaptırmalarını tavsiye etmesine rağmen maalesef bu Hacı adayları tarafından pek dikkate alınmıyor.
Hacı adaylarına Konya Müftülüğünün pilot bölge olarak seçilip her bir din görevlisine Haccı adayı vermesi ve bunun eğitimi ile alakalı sorumlu tutulması güzel bir adım olmakla beraber geliştirilmesi gereken bir çalışma olarak görüyorum. Zira zorunlu olmayan ve vakit aralarına sıkışmış geçici bir eğitimin gereken verimi veremeyeceğini düşünüyorum. Bunun yerine iki haftalıkta olsa Hacı adaylarının zorunlu seminere tabi tutulması ve seminer sonucunda sertifika alabilenlerin Hac kaydının yapılması işin ciddiyetini arttıracağı kanaatindeyim.
Yine bu sene Konya Müftülüğümüzün ilk kez tüm Hacıların katıldığı seminer düzenleyip bir nevi Haccın provasını ve heyecanını henüz burada iken yaşatmasını takdire şayan buluyorum. Umarım bu tüm iller için bir örnek ve model olur. Hem görevliler hem Hacı adayları için bir tanışma vesilesi ve Hac provasına dönüşür.
Hacda bulunduğumuz süreç içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığımızın maruz kalmış olduğu bir ithama değinerek yazımı bitirmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığının ticari vize ile gelen vatandaşları ihbar ettiği iddiasından bahsediyorum. Malum her ülkenin Hac kontenjanını Suudi Arabistan hükümeti belirliyor. Ülkemize verilen bu sınırlı kontenjanlardan dolayı hemen hemen her ülkede çekilen kura sistemi ülkemizde de uygulanıyor. Kura olmadan bazı şirketler ticari vize ile Hacı getiriyorlar. Bu vizeyi Hac aylarında Suudi Arabistan hükümeti veriyor. Ancak Arabistan hükümeti Hac aylarında verdiği bu vize ile gelen kişilere Hac yaptırmayacağını söylüyor. Ticari vize ile gelenleri engellemek adına bazı uygulamalar gerçekleştiriyor. Mesela bu sene Hac vizesi ile resmi olarak gelen Hacılara bileklik ve nusuk kartları vererek onları ticari vize ile gelenlerden ayırmak istedi. Ticari vize ile gelen Hacı adaylarının birçoğunu Cidde’ye bıraktı. Ancak Arafat’a birkaç gün kala ticari vize ile gelenleri kralın af ettiğini açıklayarak Arafat’a çıkmalarını serbest bıraktı. Yani meselenin bir tarafında şirketlerin, bir tarafında da Suudi hükümetinin olduğu bir konuda Diyanetin nasıl bir müdahalesi olabilir ki. Diyanet neden kendi vatandaşını Suud makamlarına ihbar etsin. Kaldı ki 10-15 yıl kurasını bekleyenlerin bu konuda birçok tepkisi var. Madem bazı şirketler üç kuruş fazla parayla Hac yaptıracak ve buna oradaki Suudi yetkililer müsaade edecek neden bu kadar bekledik. Bizde oraya bu yollarla gidebilirdik diye haklı serzenişlerde bulunuyorlar. Sözün özü Arabistan hükümeti Hac aylarında vermiş olduğu ticari vizeye sınırlama getirip ülkelerin Hac kontenjanını arttırmalı, Başkanlığımızda bu konuda ısrarcı olmalı ve milletin duygularını ve imkanlarını sömüren merdiven altı şirketlere dur demeli.
2024 HACCININ ARDINDAN
Yorumlar
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren,
aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya
da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk
içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.