Mevlana nasip etti bu Ramazana da ulaştık , mübarek Ramazan oruçlarını hep beraber tutmaya çalışıyoruz. Tabii ki Ramazan ayı ile birlikte yaşamımıza bir değişiklik geldi. Monoton yaşamımız neredeyse renklendi sayılır. Ramazan ayının kendine özgü özelliklerini de hep beraber zevkle yaşamaya devam ediyoruz.
Ramazan ayı geçmişte bugünümüze kadar gelen ecdadımızın da zevkle yerine getirdiği ulvi emirin icrasından başka bir şey değildir. Tabi ki sağlıklı düşünün her Müslüman’ın Allah’ın emrini yerine getirmesinden doğal hiçbir şey olamaz.
Yapılan araştırma neticesinde eski ramazanlarda toplumumuzun yapmış olduğu uygulamalardan genel olarak bazılarını hatırlamaktan fayda var.
Ramazandan önce toplumda bir hazırlık evresi başlar evler temizlenir, düzene konur ve yiyecek içecek stokları yapılmaya başlanır ve eksikler giderilirdi. Bunlardan sonra Ramazan heyecanla beklenirdi.
Ramazan boyunca tüm camilerin minareleri arasına gerilen ve güzel mesajlar ileten mahyalar Osmanlı Dönemi’nden bugüne ulaşan geleneklerden. O zamanlar hatlara dizilen yağ kandillerinden oluşan mahyalar büyük bir ustalık gerektiren bir zanaat dalıydı. Üstelik mahyalar her gün yenilenirdi.
Cami minareleri mayalar bu veciz sözlerinin içerisinde en önemli yazılardan bir tanesi de “Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan” şeklinde Ramazan’ın geldiği ilan edilirdi.
Ramazan’ın başlangıcında fırınlarda Ramazan pideleri yapılmaya başlanır ve iftardan önce insanlar Ramazan pidesi almanın heyecanı yaşardı. Ramazan pidelerinin sıcaklığı Ramazan sofralarına apayrı bir renk katardı. Bu günde bu heyecan zevkle yaşanmaya devam ediyor.
Ramazan ayı boyunca iftar saatinde şehrin hakim bir yerinde top atılarak iftar açılışının başladığı ve orucun bittiğinin ilanı yapılırdı.
İftar sonrası sokaklarda şenlikleri düzenlenir ,Hacivat Karagöz oyunları sergilenir ve sokaklara bir panayır haline dönüştürülürdü şerbetler içilirdi.
Ramazan boyunca hâli vakti yerinde olanlar iftar sofralarına fakir fukaraları komşu akrabaları çağırarak birlikte iftar edilmeye çalışılır ve muhtaç olanlara da gizlice diş hakkı adı altında bir yardım yapılırdı.
Sahur vaktinde mahallenin sahura kalkmasını sağlayan davullar çalınır maniler okunur sokak sokak gezilirdi. Bu geleneğimiz bugün de hâlâ devam etmektedir.
İftar sonrası yiyip içilir , eğlenilir ve daha sonra da camilerde teravih namazı birlikte kılınırdı.
Küçük çocukların Ramazan geleneğine ve İslam dininin en önemli şartlarından oruç ibadetine alışabilmeleri için tekne orucu tutmalarına müsaade edilirdi. Öğle vaktine kadar yarım günlük bir oruçla iradelerini sınayan minikler teşvik olsunlar diye küçük hediyeler vermek de adettendi.
Görüldüğü gibi Ramazan boyunca toplum duyarlığını göstermiş ve Ramazanı bir coşkuyla bir eğlenceye döndürerek ulvi emri yerine getirmeye gayret etmiştir. Ramazan ayının bir başka güzelliği de bu ayda fakir fukaranın yoksulun yetimin yardıma muhtaç olanların gözetilmesi zekat ve fitrelerin verilerek onların da yüzünü güldürülmeye çalışılmasıdır.
Bu ayda vicdanlar yumuşamış, merhamet duyguları kabarmış ve insanların insan oldukları öne çıkmaya başlamıştır.
Şevk ve heyecanla tutulan oruç sonrası teravih namazı kılınması da bu aya ayrıca bir güzellik katmaktadır. Çocukluğumuzda gittiğimiz teravih namazlarının süresi ne kadar uzun gelirdi. Adeta uykumuz gelir içimizde bu selamdan sonra son der yeniden başlarken namaza daha ne zaman bitecek dediğimi hâlâ hatırlar gibiyim. Burada belirteyim ki camilerde teravih namazı kılınırken imam efendi 8 rekatta sonra çocukların bitti çıkabilirler derse varya harika olur, hem onları usandırmamış oluruz hem de devamını sağlarız. Tıpkı TRT akşam 21.00’da ”Haydi çocuklar uykuya” dediği gibi neden olmasın. Burada da bunu dikkate alacaklarını düşünerek başta sayın müftümüz olmak üzere yetkililere duyuyoruz.
Gelin dostlar eskisi yenisi yok, Ramazanı adına sanına layık bir şekilde yaşamaya yaşatmaya hep beraber çalışalım. Toplum olmanın ortak özelliğinin en büyük göstergesi olan Ramazanı es geçmeden gereği gibi yaşayalım. İnanın hep beraber kazançlı çıkacağız bundan zerre şüpheniz olmasın.
Bizden söylemesi...