banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Geçen ay bir gazetenin kitap ekini karıştırırken iki eser dikkatimi çekmişti: Biri merhum Rasim Özdenören’in Gül Yetiştiren Adam’ı, diğeri Oğuz Atay’ın hikâyelerinin toplandığı Korkuyu Beklerken adlı eseri idi bunlar. İlçemiz Halk Kütüphanesi’nde ikisini de buldum.

        Edebiyatımızda ‘Yedi Güzel Adam’ olarak tanımış grubun içinde yer alan yazarın Çözülme, Çok Sesli Bir Ölüm, Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Kafa Karıştıran Kelimeler, Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti gibi birçok eserini biliyordum; lakin Gül Yetiştiren Adam’ını okumamıştım.

        Okuma önceliğini bu nedenle ona ayırdım.

        İlk baskısı 1979’da yapılmış.

Zor zamanlardı o yıllar. Nitekim 1980’in 12 Eylül’ünde de ülkemiz, uzun süren siyasi istikrarsızlıklarla birlikte gelişen ve insanımızı canından bezdiren anarşi ve terör belasının ardından bir askeri darbe ile sarsılmıştı. Etkileri de uzun süre devam etti. Bu darbeden17 yıl sonra yeni bir ayara ihtiyaç duyanların marifetiyle bu defa bin yıl süreceği dillendirilen 28 Şubat Post modern darbesi geldi. Erbakan Hoca’nın Başbakan olduğu koalisyon hükümeti görevini bırakmak zorunda kalmıştı dönemin MGK dayatmaları sebebiyle. Üniversitelerde başörtüsü konusu, İmam- Hatip Okulları, her darbenin kullanışlı aparatı yapılan ‘irtica’ ülkemizin en önemli sorunları gibi anlatılmış, yıllarca tartışılmıştı.

        Kültür değişmeleri edebiyatımızda özellikle roman ve hikâyelerimizde en çok işlenen temalar olmuştu neredeyse yüz elli yıldır. Bu romanda da benzer bir tema oldukça akıcı bir dille ve rahmetli Rasim Abi’nin düşünce ve duyarlılığı ile anlatılmıştı.

        Zevkle okudum.        

        Roman, birbirinden çok farklı iki olay örgüsü ile şekilleniyor. Tanzimat’la hayatımıza giren ikilik Doğu- Batı) birbirinden farklı iki farklı hikâye üzerinden işlenmiş. Batıdan gelen birbirine yabancılaşma, aldatma, sahte ve samimiyetsiz ilişkiler gibi bize uzak kalmış değerler ‘Sitare’ ile anlatılırken; gül yetiştiren adamla sahip olduğu değerleri Müslümanca yaşamaya çalışan yaşını almış bir ihtiyar çıkar karşımıza. Bu ihtiyar, İstiklal Savaşı’nda gönüllüce mücadele verirken, savaş sonrasında kaybolan değerlerle ne için savaşıldı sorusunu sorar kendine sık sık. Bütün bunlar ne içindi? İşte bu protesto ile kendini evinin bahçesinde gül yetiştirmeye adar.

        “Eski yangın yerlerini hatırlıyor adam. Gerçi evden çıkmıyor ama evinin çardağından kentin aşağı kesimlerinde koca binaların yükseldiğini görüyor. Bir zamanlar- yani savaş sırasında( yani kendisinin daha delikanlılığının ilk yıllarında ve ne korkunç yıllardı onlar, arpa ekmeği yerlerdi ve uzak köylerden yiyecekleri gelirdi ve kıtlık, açlık savaş bir aradaydı ve dövüşmüşlerdi Kur’an için, Halife için ve Fransızı kenti terk etmek zorunda bıraktıkları zaman kurtulduklarını sanmışlardı oysa sonradan olanlar bambaşkaydı, uğrunda savaşmadıkları ve savaşmayı akıllarına getirmedikleri şeyler olmuştu, ne uğruna savaşmışlarsa sanki savaşla onu ortadan kaldırmak istemişler gibi bir sonu olmuştu, kimsenin beklemediği bir şeydi bu ama gene de çok kimse farkında değilmiş gibiydi bunun. Ya da sanki herkes kâfir olmaya teşneymiş gibi bir kendisi fark etmişti gerçeği bir de asılan birkaç arkadaşı…” Sah. 31

        Dinimizde,tasavvufta ve Türk edebiyatında güllerin yeri bellidir. Ve her zaman o özel yerini korur. Eserde ‘gül yetiştire adam’ karakteri ile Rasim Abi, tohumunun özel olarak Yemen'den getirildiği ve kendine has renkleriyle buram buram Peygamber Efendimiz kokan gülleriyle bizlere aslında İslamiyet'i derleyip uzatır.

        Sorumluluk bilinci, hesabı verilebilir bir hayatı yaşamak olmalı.

        “Hiçbir şey boşlukta sallanmamaktadır, her şey, bütün nesneler yaratılışlarındaki amaca doğru yürüyüp gitmektedirler: Kara gecede, kara taşın üstündeki kara karıncanın kıpırtısı bile denetim altındayken som bilinç olan insanın –elbette insanın- kendini denetimden uzak sayması mümkün müydü?  Mümkün müdür? Beklemek tüm anlamın kendisiydi, bekler ve düşünürdü, boşuna olamazdı, boşuna değildi, sebepsiz, yersiz değildi, bekliyordu ve beklediği gelecekti.”  İz Yayıncılık, 16. Baskı, 2009, Sah.14

        Kâinatta var olan hiçbir şeyi sebepsiz, anlamsız ve amaçsız yaratmayan bir Allah’a iman Müslümanca düşünmenin gereğiydi ‘Gül Yetiştiren Adam’ın yazarına göre. Rasim Abi, Allah rahmet eylesin, işte bunu anlatıyordu eserinde.

        Karmaşık, karanlık, uygunsuz ilişkilerin merkezinde yer alan Sitare’ye ne olmuştur? Gül Yetiştiren Adam, evinden ne zaman çıkmış ve bu emekleri sebebiyle ne ile ödüllendirilmiştir(?!) Bakmak gerek.

        İyi okumalar…

        Selamların en güzeliyle…

        Hacı Halim Kartal/ 26 Şubat, 2024

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.