İki haftadır deprem haberleri ile yatıp kalkıyoruz. Vefat eden insan sayısı 42.310’u buldu. Hatay dün yeniden sarsıldı, 6 kişi vefat etti.
Bilim adamları depremin ne zaman ve nerede, hangi büyüklükte olacağını tahmin edemiyor. Bazı bilim şovmenlerinin yaptığı tahminler atmasyondan öteye geçemiyor. Deprem can alıyor, mal kaybına yol açıyor, akraba ve dostlarımızı bizden ayırıyor. Ölümü iliklerimize kadar hissediyoruz.
Ölüme hazır mıyız?
En kritik soru bu. Ölüm sonrası hayata hazır olmayan ve sağlığı yerinde insan ölmek istemez. İnsan uzun emeller sahibi, her zaman bir dizi hayaller kurar.
“Hep biliriz dünya fani / Aldatıyor seni, beni.
Âdem atamızdan beri / Kimler gelmiş, kimler gitmiş!” der Âşık Veysel.
Koca Yunus Emre:
“Bu dünyaya gelen gülmez / Bir yol var ki giden gelmez.
Bu fani de kimse kalmaz / Derdim vardır, inilerim.”
Kâinatın sahibi ve hâkimi Yüce Rabbimiz, herkesin öleceğini ilan ediyor:
“Her nefis ölümü tadacaktır, sonra bize döndürüleceksiniz.”(Âl-i İmran,185)
Dünyada başımıza gelen musibetler imtihan gereğidir. Dünya cennet değildir, insan bu hayata lezzetli şeyler yiyip içmek, gezip tozmak için gönderilmemiştir.
Burada sınanacağız ve sınanıyoruz.
Dünya gözüyle şen sayılan şeyler, ahiret gözüyle bakıldığında hayırdır. Yakınları vefat edenler, kaybettik, diyorlar. Hâlbuki göçük altında vefat edenlerin şehit olacağını bildiren hadisler var. Şehitlik Allah katında en büyük rütbe.
Her Müslüman hayatını Allah yolunda cihat ederken vermek ve şehit olmak ister.
Şehitler kaybederken kazanırlar. Onlar ölmezler, fani hayattan ebedî hayata hicret ederler. İlahî ferman şöyledir:
“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyiniz; aksine onlar diridirler fakat siz anlayamazsınız.”(Bakara, 154)
Yakınlarını ve kıymetli eşyasını kaybetmekten doğan üzüntü ve sıkıntılara gelince bu konuda da Peygamberimizin (sav) verdiği teselliler var:
“Bir Müslümana herhangi bir musibet, bir sıkıntı, bir keder, bir üzüntü, bir eziyet, bir gam dokunursa hatta kendisine bir diken bile batarsa mutlaka Allah bunları onun günahlarına kefaret yapar.” (Buharî, Marda,1; Müslim, Bir, 52)
Hakîm olan Allah hikmetsiz bir şey yapmaz. Bilim adamları günlerdir TV ekranlarında fay kırığı hesabı yapıyorlar. Şu kadar derin, bu kadar kırık… Fayın sahibinden ve kimin kırdığından söz etmemek için sözleşmişler.
Allah’ın izin ve iradesi olmaksızın ağaçtan yaprak düşmez, der Kur’an.
“Onun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez.” (Enam, 59)
Koca dünyayı fezada sapan taşı gibi çeviren, yerin altına fay hatları döşeyen İlahi Kudret, o hatları ne zaman harekete geçireceğini elbette bilir ve bunu hikmetle yapar.
Deprem öncesi ülke ve dünya gündemini hatırlayalım. Her tarafta ahlaksız LGBT’cilerin “cinsiyet tercihi” dayatmaları vardı. AB ve ABD dünyaya fuhşu, ibneliği, terbiyesizliği dayatıyorlardı.
Allah, dünyayı şiddetle sarstı ve gündem değişti.
Neden musibet Müslümanların başına geldi, deprem Avrupa ve Amerika’da olmadı diye soranlar var.
Küçük hatalar ve suçlar genellikle hemen ve yapıldığı yerde cezalandırılır. İki çocuk kavga etse büyükler araya girer, onları ayırırlar, barıştırırlar.
İki adam silahlı bıçaklı kavga eder, biri diğerini öldürürse iş mahkemeye intikal eder, temyiz edilirse dava Ankara’ya kadar gider.
Müslümanların hataları küçüktür, Allah onların cezasını dünyada verir, küfür en büyük günahtır, inanmayanların hataları büyük cezayı gerektirir, çoğunlukla ahirete bırakılır.
Peygamberimiz (sav) ümmetinin hatalarının dünyada verileceğini, ahirette bağışlanacağını müjdeler:
“Ümmetim, merhamete uğramış bir ümmettir. Ahirette azap görmeyecektir. Onun azabı, dünyada başına gelen fitneler, ağır imtihanlar, depremler, masum yere öldürülmeler gibi felaketler şeklinde verilir.” (Ebu Davud, Fiten, 7)
Depremi bütün dehşetiyle yaşayan Hataylı bir meslektaşım şöyle dedi:
“Depremle sarsıldık, şiddetle ikaz edildik. Kızım, damadım, oğlum daha da dindarlaştılar. Hep dünya derdindeydik, evin döşenmesi, arabanın modeli, elbisenin markası konuşuluyordu. Gündemimiz değişti.”
Yazar ve eğitimci dostum Mustafa Duran daha başka değerlendirme yaptı:
“Kimse yaptıklarının helal mi haram mı, günah mı sevap mı olduğunu bakmıyordu. Adamını bulan, kılıfına uyduran menfaat temini için dolap çeviriyordu. Topladıkları mal, mülk, paranın bir şeye yaramadığını gördüler. Günlerdir Hatay’da para geçmiyor, parayla alınacak bir şey yok. Müdür yardımcısı bir meslektaş, birkaç eşya kurtarayım diye evine girmiş, sarsıntıya yakalandı, enkazın altında can verdi. İyi sarsıldık, şiddetle uyarıldık.”
Deprem bölgesi dışındakiler yardımseverlik, iyilik yapmak, paylaşmak, yaraları sarmakla görevliyiz. Birlik ve beraberliğimizi kuvvetlendirmek, yardımlaşmakla imtihan oluyoruz.
Veren kazanır, iyilik yapana Yüce Mevla kat kat mükâfatını verecektir.
“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak verip her başağında yüz tane bulunan bir tanenin hâline benzer. Allah dilediğine kat kat fazlasını da verir. Allah’ın lütfu geniştir, o her şeyi bilir.” (Bakara, 261)