banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Arkadaş, eş-dost meclislerinde yapılan sohbetlerde konular ne olursa olsun sözlerin döne dolaşa hak, hakikat, adalet, merhamet ve insaf gibi bir ortak payda altında toplandığına şahit oluruz genellikle.

        Bu durum, aslında farklılıklarımızla birlikte pergelimizin iğneli yahut sabit ayağının bastığı yeri göstermektedir. İşte bu nokta bozulmamış fıtratımız, Rabbimizin özümüze attığı ilahi format yani fabrika ayarlarımızdır.

        Mevlana şöyle der: "Pergelin iğneli ayağı sabittir benim dinimde, ama diğer ayağıyla yetmiş iki milleti dolaşırım".

        Araştırmacı yazar Niyazi Aktaş, hayatın her alanında öncelikle sağlam bir duruşun, dengeli bir gelişme ve ilerlemenin olabilmesini Mevlana’nın pergel benzetmesiyle anlattığı işte bu bakışla hareket etmeye bağlıyor bu konudaki açıklamasını: “Osmanlılar, Emevi, Abbasi ve Endülüs tecrübesi üzerine yüzyıllarca süren bir devlet kurmayı başardılar. Batılılar Endülüs ve Osmanlı tecrübesini inceleyerek Rönesans ve Reform hareketini, sanayi devrimini gerçekleştirdiler. Eğer bugün bizler de yeniden bir atılım ve sıçrama gerçekleştireceksek dünya tecrübesinden maksimum derecede istifade etmemiz gerekir. Bunu yaparken bir ayağımız kendi inanç ve kültür coğrafyamıza sağlam bir şekilde basacak diğer ayağımızla dünyayı rasat edeceğiz. Dünyanın birikiminden faydalanıp onun üzerine sözümüzü söyleyeceğiz. Öncelikle böyle bir hedefimiz var mı? Varsa bu hedefe yürümeye hazır mıyız?”

        Fert olarak da toplum olarak da pergelimizin sabit ayağının nerede durduğu her zaman büyük önem taşımıştır, taşımaktadır.

        Tarihimizde en acı kayıpları yaşadığımız Balkan Savaşları sırasında siyaseten bir lidere duyulan kin ve nefret sebebiyle “Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin!” gibi düşman kurşunundan beter talihsiz sözler sarf edilebilmişse pergelimizin vatan coğrafyasının kalbinde durması gereken bu ayağının bir şekilde kaymasıyla ortaya çıkmamış mıdır?

        Bir ayağımızın o sabit noktada olması şartıyla mezhebimizin, meşrebimizin, partimizin hiçbir önemi yoktur.

        Birçok konuda yerli ve milli olmaktan söz edilince anladığım vatanı milleti; hakkı, hukuku, adaleti; nihayet insaf ve merhamet gibi değerleri önceleyen işte bu sabitedir.

        Her konuyu konuşalım, tartışalım; ama amaçları üzerinde yaşadığımız cennet bildiğimiz vatanımızda bizi birbirimize düşman ederek gücümüzü dağıtmak olanların sözleri ve eylemleri ile bizleri nerelere sürükleyebileceklerine de azami derecede dikkat kesilelim.

        Cumhuriyet’imizin 100. Yıl dönümü arifesini yaşadığımız bugünlerde siyasetimizin arızalı patikalarında yaşanan kimi tartışmalar ve tutumlar bizi milli- gayr-ı milli meselesiyle bir kez daha karşı karşıya getirmiştir.

        Bu konudaki kimi aykırı tutumlara karşı bir çeşit infial anlamı taşıyan mesajların dumanı hala tütmektedir:

        “Özgürlükçü olmak için gayr- milli olmak zorunluluğu yoktur.”

        “Türkiye haritası artık sağ- sol, laik- dindar, Türk- Kürt, Alevi- Sünni diye ayrışmıyor. Türkiye siyasal haritası artık milli ve gayr-ı milli diye ayrışıyor. Ben elbette milli saftayım. Önümüzdeki günlerde solcu, laik, Alevi ve Kürtlerin çoğunluğunun da milli safta olduğu ortaya çıkacaktır. Türkiye’yi seviyor, devletine güveniyor, halkını kimlik ayırmadan seviyorum.”  Prof. Dr. Aslı Baykal

        Milli- gayr-ı milli meselesi Balkan Savaşları’ndan beri bugünkü kadar gündemine düşmemişti milletimizin. Siyaseten rakiplerimizi yok etme isteği can düşmanlarımızla fikir birliği içine girip okyanus ötesinden danışman tutmaya kadar insaf ve iz’an duygularımızı yok etmemişti tarihin hiçbir döneminde.

        Vatan topraklarının dışında pişirilip Anadolu’muza her fırsatta servis edilen siyaset soslu zehirle pişirilmiş aşları, milletimizin sabit noktada durması gereken ayağını kaydırma girişimleri olarak düşünüyorum.

        Bu noktada Milli Edebiyat Dönemi şairlerimizden Han Duvarları adlı meşhur şiiriyle tanıdığımız Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘Sanat’ şiirini hatırlıyorum. Sonra da tüm çabası bizi asırlarca bir arada tutmuş olan değerlerimizi değersizleştirmek ve nihayet pergelimizin sabit ayağını durduğu yerden uzaklaştırmak olan dâhili ve harici bedhahlarımıza bu şiirin son dörtlüğü ile seslenmek istiyorum:

        “Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken

        Söylenmemiş bir masal gibi Anadolu’muz

        Arkadaş biz bu yolda türküler tuttururken

        Sana uğurlar olsun ayrılıyor yolumuz”

        Selamların en güzeliyle…

        Hacı Halim Kartal/12 Aralık 2022

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.