Bu ay Muharrem ayı olması münasebetiyle, İslam tarihinde bu ayda zuhur eden en acı olaylardan birisi olan KERBELA olayını, Kocaeli Kandıra’da yaşayan muhtelif ve güncel konularda yazılar yazan kıymetli kardeşim Dursun YILMAZ bey, akıcı bir üslup ve tüm yönleriyle aydınlatan bir yazı kaleme almışlar. Bende kendisinden izin alarak siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istedim. Yazıyı alıntı yapmama müsaade ettikleri için Dursun YILMAZ beye teşekkür ediyorum.
10 Muharrem 61 = 8 Ağustos 2022
Bağdat'ın 100 km güney batısında yer alan Kerbela, Arapçada ''yumuşak zemin'' anlamına gelen Kerbele kökünden gelmektedir.
Kerbela, Hz Peygamberin torunu, Hz Hüseyin ve yanında bulunan Ehli Beyt'ten 72 kişinin, 10 Ekim 680 de hunharca şehit edilişi ile hüzünle anılan yer olarak İslam tarihine geçmiştir.
Olayın yaşandığı 10 Muharrem 61 Hicri Takvim, o gün Miladi 10 Ekim 680 idi... Şia ve Türkiye deki bazı Alevi gruplar Kerbela'yıanma günü olarak 10 Ekim'i esas alırlar.
Hicri Takvim, Ay'ın dünyanın etrafında ki dönüşüne göre hesaplanır ve Ay Dünyanın etrafını 12 ay355 günde tamamlar. Miladi Takvim, Dünyanın Güneşin etrafındaki dönüşüne göre hesaplanır ve Dünya güneşin etrafındaki dönüşünü 365 günde tamamlar... Aradaki bu10 günlük farktan dolayı Ramazan ayı her yıl bir önceki yıla göre 10 gün erken başlar.
Kerbela olayı da bu sebepten geçen yıl 18 Ağustos 2021 de iken, bu yıl 8 Ağustos 2022 de anılmaktadır.
Peygamberimizin vefatından sonra, onun yerine geçip Müslümanların işlerini yürütecek olan Halife / Devlet Başkanı Müslümanların Biat'ı - Rızası - Seçimi ile göreve başlamıştır. Hz Ebu Bekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Hz Ali böyle göreve gelmiştir.
Arap kabileleri arasında var olan kavmiyet asabiyeti, kendi kabilesi ile övünme, kendi kabilesini diğerlerinden üstün görme yarışı vardı.Peygamberimizin mensubu olduğu Haşimoğulları ile Ümeyyeoğulları arasındaki üstünlük yarışı ÜmeyyeoğullarındanHz. Osman Halife olunca çekişme yeniden gün yüzüne çıkmış, Ümeyyeoğulları yani Emeviler mensuplarının Hz. Osman'a yaptıkları baskılar neticesinde, bütün Valiler ve İdari işlere Emevi kabilesinden olanlar tayin edilmişti. Bu üstünlük yarışında fazla ileri gidilince Hz Osman'a karşı isyanlar başlamıştır. İsyancılar Hz. Osman'ın görevi bırakmasını talep etmişlerdi, o bırakmamakta direnince, Hz Ali oğulları ile birlikte, Hz. Osman'ın evini koruma altına almasına rağmen bir grup isyancı yan binayı kullanarak eve dam kısmından girip Hz. Osman'ı şehit etmişlerdir.
Bu olaydan sonra halk Halife olarak Hz Ali'ye Biat etmiş, onu seçmiştir. Hz. Osman tarafından Şam Valisi olarak tayin edilen Ebu Sufyan'ın oğlu Muaviye, Hz Ali'nin Halifeliğini tanımadı. Hz. Ali ordusu ile Muaviye'nin üzerine gitti. Fırat havzasında Rakka'nın doğusunda bulunanSıffin'de karşılaşan iki ordu savaşa girmedi. Hz. Ali'nin bir suikast ile şehit edilmesinden sonra, seçim ve biat olmaksızın Muaviye Halifeliğini ilan etti. Kimsenin rızasını aramadı, kabul eden etti, kabul etmeyenler öldürüldü.
İlk 4 Halifede uygulanan BİAT, RIZA, EVET'E dayalı, yani seçime dayalı, halkın rızasına dayalı sistem, Muaviye ile başlayan ve Bizans’tan alınan Babadan oğula saltanat sistemi, saray ve harem sistemi kurulmuş ve bu sistem, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar ile Cumhuriyete kadar devam etmiştir. Hatta, alternatifli çok partili seçimlere geçilen 1950’lere kadar devam etmiştir...
Muaviye ölümünden önce, oğlu Yezid 'i kendisinden sonra Halife olarak ilan etti. Böylece İslam tarihinde Babadan oğula saltanat dönemi başlamış oldu. Muaviye'nin ölümünden sonra, Yezid'inHalifeliğini kabul etmeyen Şehirlerden biri olan Kûfe'nin ileri gelenleri, Hz. Hüseyin'e elçiler gönderip mektuplar yazarak, kendisinin Halifeliğine Biat edeceklerini söyleyip Şehirlerine davet ettiler. Hz Hüseyin, Ehli Beytten küçük bir kafile ile Kûfe'ye gitmek üzere yola çıktı. Bu haberi alan Yezid, kendisine bağlı ordu birliklerini bölgedeki şehirlere sevk etti ve Basra Valisi Ubeydullah bin Ziyad'ı bu orduların başına getirdi. Bin Ziyad, cennetle müjdelenen Saad b. Ebu Vakkas'ın oğlu Ömer'i ordu komutanı tayin etti ve Hüseyin'i durdur, Yezid'ebiat ederse ona dokunmadan geri gönder, şayet biat etmezse, onu öldürdüğünü Yezid'e bildir, bunu yaparsan Rey Valiliği senindir'' dedi.
Hz Hüseyin, Yezid'e biat etmeyi reddetti. Biat etmeden geri dönmelerine ise izin verilmedi.10 muharrem 61 / 10 Ekim 680 her iki taraf sabah namazından sonra savaş vaziyeti aldı. Hz Hüseyin, Kûfe’lilere son bir çağrı yaparak, kendisini davet edenlerin isimlerini tek tek saydı ve davetlerine sadık kalmalarını istedi ama oradakiler, biz böyle bir şey yapmadık diyerek inkar ettiler.
Ömer b. Sa'dbir ok atarak savaşı başlattı. Hüseyin'in yanında bulunanlar onun etrafını sardı, çok kalabalık olan orduya karşı, insanlık tarihinin gördüğü en büyük yiğitliği göstererek teker teker şehit düştüler. Nihayet sadece Hüseyin hayatta kaldı, yanına gelenlerin hiç biri ona saldırmaya cesaret edemiyorlardı. Husayn b. Numeyr'in attığı ok Hz Hüseyin'in boğazına saplandı ve topluca yaptıkları saldırı sonucu Hz Hüseyin'i şehit ettiler. Çadırları yağmalayanlar Hz Hüseyin'in oğlu Zeynelabidin'i buldular.Şemir adlı komutan onu da öldürmek istedi ise deyanındakiler, o hasta zararsız bir çocuktur deyince vazgeçtiler. Sonuçta, Hz. Hüseyin de dahilolmak üzere Kerbela'da 72 kişi şehit edilmiştir. Yezid'in ordusundan ise 88 kişi ölmüştür.
Bu elim olaydan sonra, Yezid b. Muaviye, Ubeydullah b. Ziyad, Ömer b. Sa'd b. Ebu Vakkas, Müslümanların en çok nefret ettiği kişiler olmuşlardır. Türklerin İslam'ı kabulünden bu yana, hiç bir Sünni Müslüman Türk aile oğluna, Muaviye ve Yezid adını koymamıştır. Muaviye, Peygamberimizin vahiy katiplerinden biri olmasına rağmen böyledir.
Bu Türk Sünni Müslümanlar tarafından kendisine karşı zımmen alınmış bir tavırdır.
Buraya kadar yazıyı aynen aktardım. Kerbela’da şehit edilen Peygamber efendimiz (S.A.V.)’in torunu Hz. Hüseyin ile 72 şehidimizin Ruhları şâd, mekanları cennet olsun.
İslam tarihinde maalesef çok üzücü bir olay olan Kerbela hadisesinin tabanına inildiğinde, halife koltuğunda kimin oturacağı, hangi sülalenin veya kabilenin sözünün geçeceği, diğer bir ifadeyle erk gücünün kimlerde olacağı konusunda ilk başkaldırı ve isyanın başladığı ve başlatıldığı, sonucunda savaş ve şehitlerin verildiği üzücü ve bir o kadar da elim bir hadisedir.
Günümüze geldiğimizde de, pek değişen bir şey olmadığı gibi, erk savaşlarının ivme kazanarak ve daha çok ayak oyunlarının devam edegeldiği bir durum söz konusudur.
Demokrasiyle yönetilen ve seçimlerin yapıldığı ülkelerde ve ülkemizde bile, rakip adayların liste dışı kalması ve kendilerinin aday gösterilmesi veya listede yer alması konusunda her türlü ayak oyunu, hile, iftira ve karalamaların çok yaygın ve şiddetli bir şekilde yapıldığı görülmektedir.
Bu şekilde gücü eline geçirenler kerameti kendinden menkul zannetmekte, bir sonraki döneme bırakın rakip aday çıkmasını, çalıştığı kadrolarda bile kendisini aşacak, işinde başarılı olacak insanlarla çalışmak yerine, daha çok yeteneksiz ve iş kabiliyeti açısından düşük profilli insanlarla ve kadrolarla çalışmayı yeğlemektedirler.
Bunu yapmayıp da yetenek, başarı, liyakat gibi faktörteri ön planda tutarak hareket eden ve/veya bunlara bağlı kalması öngörülen insanlar, düşman kategorisinde değerlendirilerek, uzak kalmaları ve dışlanmaları konusunda büyük bir gayret ve çaba ile her türlü hile ve iftiraların kurbanı olacak şekilde hedef tahtası haline getirilmektedirler.
Tarihlerden beri bu böyle gelmiş, böyle gidiyor ama, daha sonraki yıllar ve asırlarda neler olur bilinmez.
Ancak, olmadık zamanda olmadık şeyler, umulmadık zamanda umulmadık gelişmeler olur ki, olması akla hayale bile gelmeyecek olay ve uygulamalar tezahür edebilir.
Bu olaylar erk gücünü elinde bulunduranların istek ve arzusu dışında, dünyada sermaye ve yönetim gücünü elinde bulunduranların, diğer bir deyişle emperyalistlerin ve çıkar gruplarının istek ve arzularıyla örtüşüp örtüşmemesine de bağlıdır.
Umarız ki düzelir. Yoksa insanlık daha çok badirelerden geçecek ve sıkıntılar yaşamaya devam edecektir.