SEMİNER VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Yıl 1993 güz mevsimi ve Eylül ayı, Aydın Sağlık Müdürlüğü İdari ve Mali İşler Şube Müdürlüğü görevini yürütmekteydim.
Sağlık Bakanlığından gelen bir yazı ile, Bakanlıkça Manisa, İzmir, Aydın ve Ankara İlleri pilot il seçilerek, Aile Planlaması malzemelerinin TOP-AP sistemi tedarik ve dağıtımı amacıyla 5 günlük bir eğitim düzenlendiği belirtiliyordu.
Her İlden Ana Çocuk Sağlığından sorumlu Müdür Yardımcısı ve Şube Müdürü, İdari ve Mali İşler Şube Müdürü, ambar memuru ve bilgisayar operatörünün seminere katılmaları istenmekteydi.
3 gün önceden, kalınacak otele bildirilmek üzere seminere katılacak personelin isim ve ünvanlarınınfaxla Bakanlığa bildirilmesi isteniyordu.
Aydın Sağlık Müdürlüğü de, Valilikten araç onayı alarak, aracın arka koltuğunda 4 kişi yolculuk yaparak şoför dahil 6 kişi ismi fazla bildirildi.
Otelde 6. kişiye yer ayrılmadığı, 5 kişinin Aydın’dan araçla İzmir’e, oradanda Adnan Menderes havalimanından uçakla Ankara’ya gelmemiz, bunun için uçak gidiş-dönüş biletleri alınıp numaralarının bildirileceği, hava limanına inildikten sonra, taksi tutulup otele gelinmesini, taksi ücret fişinin alınmasını ve ücretinin ödeneceği telefonla bildirildi.
Öyle de yapıldı, kalacağımız otelin ismini verirsek reklam olur vermeyelim, Sağlık Bakanlığının 150 m. arkasında 3 ay önce açılmış 5 yıldızlı bir otele gittik.
Seminerin başlayacağı Pazartesi sabahı otelde açık büfe kahvaltıyı yaparken, 1979’da doktorların ya kamuda, ya özel muayenehanede çalışabileceklerini içeren Tam gün yasasını Bülent Ecevit hükümetindeki Sağlık Bakanı Mete TAN’ın Müsteşarı Dr. Ahmet MİSKİ’ninde katılacağı konuşuluyordu.
İçim biraz ferahlamıştı, halk adamı Bülent ECEVİT’in tam gün yasasının çıkmasına öncülük eden Bakan Müsteşarı Dr.Ahmet MİSKİ seminere katılıyordu. Hem tanışmak, hem tanımak nasip olacaktı.
Seminerden önce İsim-Görev-İl yazan kimlik kartlarımız dağıtıldı. Kartlarımızı astık, seminere birçok bürokratla beraber, A.Ç.S.A.P Genel Müdürü Prof. Dr. Ayşe AKIN DERVİŞOĞLU hanımefendi de katılmıştı.
Bakanlık bürokratları takdim edildikten sonra, İllerden seminere katılan bizlere de kendimizi tanıtmamız ve bu seminerle ilgili görüşlerimizi belirtmemiz ifade edildi.
Herkes sırayla kendini tanıttı, bir şeyler söylenip, zülfiyare dokunmadan birşeyler ifade ettiler.
Bana sıra gelince, kendimi tanıttım, seminerle ilgili 5 yıldızlı otellerde bu seminerler pilot seçilen 5 pilot ile verileceğine, Bakanlığımızın Hekimevinde tüm Vilayetin hepsine bu masrafla eğitim ve seminer verilse daha iyi olmaz mı? dedim.
Müsteşar Yardımcısı Dr.Ahmet MİSKİ, sözümün devamı gelip gelmeyeceğini bile beklemeden, kim bu arkadaş, hangi İlden gelmiş, görevi ne? Telefon edip Sağlık Müdürüne söyleyin, bir dahaki seminerlere bu arkadaşı göndermesin dedi ve ekledi.
Arkadaşım senin görevin Bakanlığın görev ve icraat ile uygulamalarını eleştirmek değil, burada öğretilecekleri sahada uygulamaktır. Zaten eleştirmek gibi bir görevin ve hakkında yok dedi.
Sayın Müsteşarım, yanlış anlaşıldı, ben eleştirmiyorum, görüşlerim soruldu, onu ifade ediyordum derken bizim İl Müdür Yardımcısı ceketimin eteğinden asılarak cevap verme diye düşük tonda bana sesleniyor ve ikaz ediyordu.
Seminer, bir dış ülkeden şartlı alınan kredinin şartlarından biri olan formatın yerine getirilmesiymiş.
Aile planlaması malzemesi üreten yabancı bir ülke firmasının finanse ederek ülkemizin borçlandırıldığı, o firmanın ürettiği aile planlaması malzemelerinin Türkiye’de Sağlık Bakanlığı kanalıyla, sağlıklı bir şekilde dağıtım ve tüketime sunulması ve uygulanması bilgilendirme ve eğitilme semineriymiş.
Seminerde ki diğer anekdotları bu yazımızda yazmayıp yazımızı bitirelim ve daha sonraki deneyim paylaşımı yazılarımıza bırakalım.
Ancak som cümle olarak şunu belirtelim, seminer konusu dağıtılacak malzemeler aile planlaması malzemeleri olmasına rağmen, seminere çağrılan 5 pilot ilde, o tarih itibariyle Türkiye’nin nüfus artış hızının en düşük olduğu iller arasındaydı.
4 hanımdan 44 çocuğu olupta, çocuklardan birinin ismi sorulduğunda, sen hangi avrattan kaçıncı çocuksun diye çocuğunun ismini hatırlamaya çalışan kişi ve/veya kişilerin yaşadığı, hızlı nüfus artışının olduğu 1 tek bir il bile yoktu.
O seminerde Devlet benden ne öğrendi bilmiyorum ama ben Devletten, alabileceğim birçok deneyim ve tecrübeyi ilk seminerin başlangıcında almıştım. O anda beyninde şu söz şimşek gibi çaktı.
‘’Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür,
Memleket meselelerinde büyüklerimiz en iyisini düşünür.’’
Rahmetli İsmail CEM’in Türkiye’de Geri KalmışlığınTarihi adlı kitabının önsözünde belirttiği,
‘‘İnsanıyla, doğasıyla, doğal kaynaklarıyla, coğrafyasıyla, beşeri sermayesiyle, iklimiyle incelendiği zaman arka arkaya hiç kullanmak istemediğim üç kelime… ‘’Geri Kalmış Türkiye’’ cümlesi aklıma geldi.
Acaba Geri Kalmış Türkiye kelimelerini, 3 yerine Geri Bırakılmış veya Bıraktırılmış Türkiye diye 4 kelime ile ifade etmedi. Yoksa bu kelimeleri o tarihte kullanmayı riskli mi buldu, yadabir başka baba ve/veya ana yiğide nasip olsun diye mi söylemedi diye aklıma gelmiyor değil. Ruhu şâd, mekanı cennet olsun…