Kanaat denen ve aslına bakılırsa itibar gördüğü tüm zamanlarda huzurun temel taşı olmuş bir zenginliği kaybedeli çok oldu.
O gün bu gündür ölçülerimiz değişti, daha önemlisi de pusulamız da…
Şimdi ne kadarını hak ettiğimizin hesabını yapma gereği bile duymaksızın hep daha fazlasını, daha daha fazlasını istiyoruz.
Elimizdeki üçse neden beş değil, beşse neden on olmasın deyip doymak bilmeyen hırsımızın önüne ne bulursak atıyoruz.
Oysa bu dünyaya sahip olmak için değil adil şahitler olmak için gelmiştik. Başka türlüsü bir tercih ki bu, göklerin, yerin ve bu ikisi arasında ne yaratmışsa kâinatın mutlak hâkimi olan Rabbimizin her an gözetimi altında olduğumuzu unutarak veya O’nun her şeyimizi bildiğini yok sayarak yaşamak demekti… Lakin eylemirademizi bu doğrultuda kullanmamızın hüsranımızı artırmaktan başka bir işe yaramadığını da döne dolaşa öğreniyorduk nihayet.
“Muhakkak ki insan Rabbine karşı nankördür, üstelik bu durumun en iyi tanığı kendisidir.”Adiyat suresinin bu ayetleri ne veciz anlatır yüzleşmekten kaçıp durduğumuz gerçeğimizi!
Sahip olduğumuz veya bizim öyle olduğunu sandıklarımız sebebiyle fazlasıyla huzursuzuz. Çünkü onları nasıl koruyacağımız bile türlü dertler açmaktadır insanın başına. Önce duygularımıza, düşüncelerimize hükmetmelerine izin verdik. Sonra anladık ki sahip olduklarımız veya sahip olduğumuzu sandıklarımız bize sahip olmuş, son tahlilde efendi ile köle yer değiştirmiştir. Şimdilerde insanlık Mustafa Kutlu Ağabey’in hikâye ve denemelerinde eski resimler gibi kalmış ‘kanaat ekonomisi’nin defterini dürüp ‘liberal ekonomi’ denizlerineyelken açtığından beri hizmetimizde olması gereken ne varsa hepsine hizmetkârlık ede ede göçüp gitmiyor muyuz nihayet!
Dün mahallemizdeki caminin imamı yatsı namazından sonra az sayıdaki cemaateönümüzdeki günlerde koronavirüs vakalarındaki bir türlü hız kesmeyen artış sebebiyle şu an yürürlükteki kısmi kapanmanın tam kapanmaya dönüşebileceği ihtimaline karşı ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayı düşündükleri zekât ve fıtırları bir an önce vermelerini hatırlattı.
İçim burkuldu bu hatırlatma ile. Geçen yıl ramazan ayı boyunca camilerde cemaatle namaz kılınmamıştı. Vaka sayıları da ölümler de bugünlerde açıklanan rakamların onda birini bile bulmuyordu. Memlekette korona ile tadı kaçmış ikinci bahara erişmiştik; lakin bu koskoca bir yılda etrafımızdan ne çok insan göçüp gitmişti sessiz sedasız!
Eve geldim. Masamda sayfaları açık kalmış dergide ‘Sarp Yokuş: Pandemi’ başlıklı bir yazı ilişti gözüme. Ahmet Polat imzalı yazıda bir sağlık çalışanının gözünden yaşadıklarımızla ilgili oldukça etkileyici bir dille bir değerlendirme yapılmıştı. Özellikle de şu satırlar tam da o anda hissettiklerimdi:
“Her yıl olduğu gibi umudu ve sevinci yanına alıp çiçeklerle gelmişti bahar. Fakat şehirler, geçtiğimiz yıl onu biraz farklı karşıladı. Salgın hastalıkla birlikte insan türünün kalabalığı ve gürültüsü yerine ağaçlar, hayvanlar ve eşsiz manzaralar selamlamıştı mevsimi. Kuşlar sesini daha iyi duyurabilmenin heyecanıyla uçarken, denizler mavisini saklamamıştı kimseden. Artık yeni bir sayfa açıldı hayatımızda. “Mevsim bahar; ama ben baharı göremiyorum.” Diyen görme engelli dilenci ile aynı duyguları paylaşıyor insanlık. Fıtratına dönüyor her şey, var olduğunu, dünyaya niçin geldiğini, nereye gittiğini fark ediyor. Sadeliğin zarafetini, yalnızlığın, evde kalmanın insanı onaran yanını, yavaşlamakla, özüne dönmekle huzur bulacağını fark ediyor.”
İlerleyen satırlarda her gün ortalama yirmi bin kez nefes alıp verirken bunu hiç fark ermeyen insanın hastalığın pençesine düşenler için taşıdığı anlamı düşündürüp salgında insanı bu kadar aciz bırakan sebeplere yöneliyor. Yazar,Beled suresinin 5-6-7. ayetlerinde bu sebepleri güç tutkusu, kontrolsüz tüketim ve sorumsuzluk olarak iç başlıkta gördüğünü belirterek ayrı ayrı açıklıyor.Kur’ani Hayat dergisinin son sayısında tamamı ‘sağlık’ konularından oluşan bunun gibi çok değerli çalışmalara yer verildiğini belirtmeliyim. Emek verenlerden Allah razı olsun!
Şimdi Beled suresinin zikredilen ayetleri ve tamamı üzerinde düşünmenin vaktidir.
“İnsan, kimsenin kendi üzerinde güç sahibi olmadığını mı zannediyor? 90/5
“Övünüp duruyor: Ben yığınla servet tükettim!” 90/6
“Peki, kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor? 90/7
Sahip olduklarımız veya öyle olduğunu sandıklarımızın esaretindeysek bu sarp yokuşlardan çıkışı hayal bile etmeye hakkımız olmadığını düşünüyorum
Selamların en güzeliyle…