Pir Sultan Abdal, bir şiirinde tarıma dayalı üretimin büyük ölçüde emektar hayvanlarla yapıldığı zamanların çiftçilerine şu önemli tavsiyelerde bulunmuştu yüz yıllar önce (16.yy):
“Öküzün damını alçacık yapın
Yaş koman altına kuruluk serpin
Koşumdan koşuma gözlerin öpün
İreçberler hoşça tutun öküzü”
Cumhuriyet döneminde tarım alet ve makinalarının kullanımının yaygınlık kazanmasıyla birlikte öküzün yerini yavaş yavaş traktörler doldurmaya başladı. Şimdilerde yaşı elli altmışın üstünde olanların çocukluk anılarında kalan bu güzel hayvanların çift çubuk işlerinde mesela kara sabanla tarlayı sürerken veya harmanda düvende ne şekilde kullanıldığını merak edenlerin siyah-beyaz fotoğrafların iyi korunduğu albümlere veya belgesellere bakmaları gerekiyor.
Sanayi ve teknolojide meydana gelen baş döndürücü yeniliklere imkânlar elverdiğince ayak uydurdukça her şey değişti. Buna bağlı olarak beygir gücü sürekli artırılan her çeşit ve marka traktör ve iş makinalarının hâkimiyet kazandığı günümüzde köylerde evlerin neşesi, çiftçilerin en değerli varlıkları atlar, öküzler, mandalar tarih oldu; lakin türlü vesilelerle kimi insanlık durumlarını görünür kılmak için anlatılan hayvan hikâyelerini zaman zamangülümseyerek anlatabiliyor veya dinleyebiliyoruz.
İşte bunlardan birini geçen hafta, siyasi partilerimizden birinin genel merkezinde ‘çiftçi buluşması’ adıyla yapılan bir toplantı ile ilgili bültenlere düşen haberler ve bu vesileyle yapılan konuşmalarda memleket gündemi ile ilgili verilen mesajların etkisiyle hatırladım. Aslında çok iyi bildiğimiz bir hikaye bu.
Bir çiftçi tarlasını sürüyormuş öküzleriyle. Öküzlerden biri genç acar bir tosun, diğeri eşine göre emektar, güngörmüş tecrübeli bir hayvanmış. Yaşlı öküz pulluğun veya sabanın arkasındaki çizide dosdoğru giderken acar tosun ara sıra huysuzluk ederek çiziden çıkıyor, bu durum da çiftçinin pulluğu çizide tutmasını zorlaştırıyormuş. İstediği sürme düzeni sık sık bozulan çiftçi iyiden iyiye kızmaya, bağırıp çığırmaya hatta üvendiresini daha sık kullanmaya başlamış.
Adamın biri, yüksekçe bir yerden epey zamandır çiftçinin yaşadığı mücadeleyi izlemekteymiş. İzliyormuş ama çiftçinin ucu sivri üvendiresiyle ikide bir çiziden çıkan tosunu cezalandıracak yerde bu aleti koca öküz üzerinde kullanmasından da huzursuz olmaya başlamış. Adama göre bu apaçık bir haksızlıkmış.
Bir süre sonra da dayanamayarak çiftçinin yaptığının yanlış olduğunu hatırlatmak üzere kalkıp çiftçinin yanına gitmiş. Bir elinde pulluk birinde üvendiresi, istediği düzeni tutturamadığı için sıkıntı ve öfkeden kan ter içinde kalmış köylüyü şu sözlerle uyarmış: “Bak hemşerim, dakikalardır seni izliyorum; yanlış yapıyorsun!” demiş. Çiftçi: “Neymiş bakalım yanlışımız?” deyince adam şöyle izah etmiş: “Seni uğraştıran, iki adımda çiziden çıkan şu tosun olduğu halde sen onu değil de sürekli şu işini doğru yapan koca öküzü cezalandırdın; yazık günah değil mi?” demiş. Demiş; ama çiftçinin hiç beklemediği şu cevabı karşısında da şaşırıp kalmış: “Haksızlık etmişim öyle mi? Gerçek her zaman sanagöründüğü gibi değil! Sen uzaktan bizi seyretmişsin; lakin tosunun çiziden çıkması için koca öküzün ikide bir göz ederek işaret çaktığını görememişsin!
Her defasında masum insanların ve topyekûn millet ve memleketin zararıyla sonuçlanan olaylarda gerçek niyetlerini son derece süslü kılıflar içinde saklayarak suret-i haktan görünmeyi başaranların bir yerlerden bir şekilde çaktıkları işaretler etkili olmakta mıdır?
Sorumluluk mevkiinde olanların sözleri ve duruşlarıyla huzurdan yana,milletten ve memleketten yana taraf olmaları gerekmez mi?
Yazık ki bazılarının amaca ulaşmak için her yolu mubah sayan siyaset etme alışkanlıklarına bakarak her ülkede milli refleks olarak ortaya çıkan bu durumun şüheda yurdu Anadolu’muzda pek mümkün olmadığını görüyoruz.
Eski ismi Robert Koleji olan Boğaziçi Üniversitesi’nde olaylar var. Belki de seçilip atanması okyanus ötesindeki ülke tarafından yapılmadığı için inadına eylemcilere ve bunların Gezi’den bildiğimiz kırıp dökme, yakıp yıkmadan ibaret eylemlerine sözleri ve duruşlarıyla sahip çıkılıyor. İçişleri Bakanı’nın‘Bu rektörü istemezük!’ diyerek işgal girişiminde bulunanların çoğunun söz konusu okulla ilişkisi olmayan kişiler olduklarını, gözaltına alınan birçoğunun terör örgütleriyle iltisaklı şahıslar olduklarını belirten açıklamaları inandırıcı bulunmuyor. Bu durum Balkan Savaşları sırasında kimilerinin pis bir savruluşla kapıldığı ‘Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin!’ mantığına benzer bir garabet arz ediyor bana göre.
ABD’nin yeni başkanı “Tüm dünyada LGBT haklarının koruyucusu olacağız!” demiş. Tevekkeli Boğaziçi olaylarında en çok adları duyulanlar DHKPC, TKPML, LGBT olması tesadüf değil!
Göz etmek eskidendi, şimdi apaçık verilen destek mesajları ile bu tosuncuklar çiziden çıkmasınlar da ne yapsınlar?
“Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Bal ile yağ ede bir söz”
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 08 Şubat,2021