Korona illeti dünyamızın gündemine bir karabasan gibi oturup kalalı neredeyse bir yıl oluyor. Bu bir yıl, salgının yayılmaması için uygulanan kısıtlamalar, en yakınlarımızı bile istediğimiz gibi ziyaret edemememiz veya birbirimizi tanıyamaz hale getiren maske mecburiyetiyle istediğimiz gibi nefes alamamamız gibi sebeplerle ve belki de hepsinden daha vahimi üzerimizde oluşturduğu mahkûmiyet duygusuyla her günü asra bedel bir zaman dilimi olarak yer edecek hafızalarımızda.
Hayatımızın her alanında ağırlığını bu denli belirgin biçimde hissederek geçirdiğimiz günler, haftalar, aylar boyunca en çok konuşulan konulardan biri ‘bağışıklık sistemi’ oldu. Buna bağlı olarak da ‘bağışıklık sistemi nasıl veya ne şekilde güçlendirilebilir, neler iyi gelir, neler tüketilmeli, aşı çalışmalarında gelinen durum, virüsün mutasyon geçirmesi durumunda emekler boşa mı gidecek gibi birçok hususa da yer verildi haliyle bu ardı arkası kesilmez konuşmalarda.
Ne demekti bağışıklık?
İyice ezber ettiğimiz tanımı ve önemi şuydu:
Bağışıklık sistemi veya immün sistem, bir canlıdaki hastalıklara karşı savunma mekanizmasını oluşturan, patojenleri (hastalığa neden olan her türlü organizma veya madde) ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden, vücudu yabancı ve zararlı maddelerden koruyan karmaşık bir sistemdir. Kısacası vücudu hastalıklara karşı koruyan bir savunma kalkanıdır.
Doğum ile birlikte aktif hale gelen bağışıklık sistemi zayıfladığında insanın hastalığa yakalanma riski de aynı oranda artar. Bağışıklık sistemindeki zayıflığı fırsat bilen virüs ve mikroplar ise vücuda akın ederek hastalıklara yol açar. Enfeksiyonlar gelişir. Enfeksiyonlar bağışıklık sisteminin daha da zayıflamasına yol açar. Vücudun hastalıklara yakalanma riskini en aza indirmek için bağışıklık sistemini güçlendirmek gerekir. Bu sayede vücut hastalıklara karşı tekrar direnç kazanır.
2021’in ilk günleriyle birlikte korona gündemli tartışmalar ‘aşı ne zaman geliyor’u da geride bırakarak aşılama hızı bakımından ne durumda olduğumuza evirildi çok şükür. İşte sağlık çalışanlarından başladılar. İnşallah tahammül sınırlarımızı dayanılmaz hale getiren korona gündemimizden temelli çıkar gider de rahat bir nefes alırız.
İnsandan insana çok hızlı bir şekilde bulaşan ve kısa sürede bağışıklık sisteminin baş edemediği insanlara cehennem azapları yaşatan ve ne yazık ki aramızdan birçok insanı alıp götüren bu korona musibeti uygulanan aşılarla bitince toplumsal bağışıklığımız güçlenerek özlediğimiz huzur iklimine yelken açabilecek miyiz?
Koronavirüsün sebep olduğu tahribatı az çok öğrendik. Ateş, öksürük, nefes darlığı vesaire… Kimi hafif geçiriyor, kimi ağır; kimi farkına bile varamıyor, kimini alıp götürüyor işkence ede ede. Rabbim en cümlemize, cümle âleme sağlık ve afiyet versin, esenlik versin. Yaşadığımız bu upuzun yılın her gününde sağlıklı olmak kadar büyük zenginlik ve mutluluğun olmadığını yani ‘bir nefes sıhhatin’ ne demek olduğunu bir defa daha öğrendik karşılaştığımız her musibette olduğu gibi. Rabbim verdiği nimetlerin kadrini bilenlerden eylesin.
Anlıyoruz ki bedenimiz için bağışıklık ne denli önemli ise ruhumuz için de önemli. Yani bedensel bağışıklık kadar ruhsal bağışıklık sistemini de güçlü tutmak gerek. Bunu sağlam yapmadıkça koronadan beter toplumsal hastalıklarımızla hiçbir şekilde baş edemeyiz.
Korona ile kıyasıya mücadele ediliyor. Bu her türlü takdirin üstünde; lakin toplumsal hastalıklarımız sebebiyle uğradığımız kayıpların pandemilerle oluşanlardan hiç de az olmadığını düşünüyorum.
Bir annenin oğlu tarafından öldürüldüğü haberi düştü geçen gün bültenlere. Sebep kanımızı donduran cinsten: Kadın kahvaltı hazırlamış, uyandırınca oğlunun uykusunu bölmüş!...Kaçak içki yüzünden onlarca insan öldü. Buna rağmen neredeyse her gün yakalandığı haberleri verilen kaçak içki miktarı tonlarla ifade ediliyor. Alkole bağlı trafik kazalarında veya bir hiç yüzünden silaha sarılan insanların işledikleri cinayetlerde bir yılda oluşan kayıpların haddi hesabı yok.
Dinimizi en güvenilir kaynaklardan öğrenmeyip, çocuklarımızı da istismarcıların ellerine kolayımıza geldiği için teslim edivermemiz sebebiyle hain emeller için devşirilen çocuklarımızın günü gelince bizim silahlarımızla bizim kanımızı dökmeleri imani ve ahlaki bağışıklık zafiyeti değilse nedir?
İnsanlığımızı, ahlakımızı güçlü kılacak bir bağışıklık sistemine de ihtiyacımız yok mu? Birbirimize duyduğumuz kin ve nefret, düşmana güç veren sorumsuz hallerimiz sebebiyle uğradığımız zararlar ne olacak? Hülasa milli bünyemizi güçlü kılacak milli bir bağışıklığımızın olması ve zayıf bırakılan noktaların derhal tahkim edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Maddi bünyeyi inanılmaz bir hızla çökerten virüslere karşı düşündüğümüz bağışıklığın milli bünyemize musallat olacak virüsler için de düşünülmesi gerektiğine inanıyorum.
Gökhan Özcan’ın 14. Ocak günü yayımlanan ‘Ne kalır elimizde, ne gider elimizden?’ başlıklı yazısının sonundaki şu cümlelerle bitiriyorum:
“Biz, Nasreddin Hoca’nın o muhteşem fıkrasında söylediği gibi, taşların bağlandığı, köpeklerin salıverildiği bir şehir gibi güvensiz, güvenliksiz bir haldeyiz ve bu belayı kendi ellerimizle sarıyoruz başımıza.
“Olacak şey mi? diye sordu meczup. “Sen hem penceren acık uyu hem de bekle ki ayaz içeri girmesin!”
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 19 Ocak,2021