Allah kimseye devasız dert vermesin. Hastalar için de hasta yakınları için de kimi zaman ömür boyu çekilen çile demektir bu, bir yudum huzura temelli duyulan hasret demektir. Hülasa sınavların en çetini demektir.
Anatomik rahatsızlıklarda, hastalık iyi teşhis edilmişse, uygulanacak tedavi süreçleri bellidir. Tamamen iyileştirmek mümkün olmasa bile verilen ilaçlar veya daha başka yöntemlerle hastanın yaşam kalitesi bir parça arttırılarak en azından kendini daha iyi hissetmesi sağlanır.
Bir de çevremizde görüp tanıdığımız, medya organları aracılığı ile de ortak özellikleri konusunda zamanla bir kanaate sahip olduğumuz müzmin yani halkımızın dilindeki ifadesiyle iflah olmaz huzursuzlarımız vardır ki dünya üzerinde insan var olalı beri bunların huzursuzluğunu giderebilecekhiçbir ilaç bulunamamıştır. En azından ben bilmiyorum. Bilen varsa bildirsin ki ömür boyu ayağının türabı olalım.
Gelelim iflah olmaz huzursuzlarımızın az çok herkesin ortalama bir kanaate sahip olduğu ayırt edici özelliklerine...
Bir kere huzursuz olmayı ve huzursuz etmeyi ilke edinmişlerdir. Yani ki bu psikoloji ‘amentü’leri olmuştur. Huzursuz oldukları kadar çevrelerini de huzursuz ederler. Huzursuz etme imkânı bulamadıklarında huzursuzluk bunalımına girerler; çünkü huzursuz etmeden yaşayamayacaklarını düşünürler.
Huzurlu bir ortamın oluşması için yapılan çalışmalar müzmin huzursuzlarımızın beslendikleri en lüzumlu gıdalar gibidir. Mesela anarşi ve terörün kökünü kazıyacak çarelerin bir bir uygulama sahasına sokulması bunların huzursuzlukların tavan yaptığı hallerdendir.
Ekmeğini yiyip suyunu içtikleri, her türlü imkânından tepe tepe yararlandıkları ülkelerinde kendileri gibi huzursuzlar taifesinden başka sevebilecekleri kimsecikler yoktur.
Milletimizin fertlerinden bu ülke için iyi ve faydalı işler yapabilecek evsafta insan çıkmayacağına inanırlar. Çıkanlar olursa huzursuzlukları depreşir. Başarısız olmaları için darbeler dâhilher yolun denenmesi gerektiğini gündemlerinden düşürmezler.
Ülkemizin dışa bağımlılıktan tamamen kurtulması ve güçlenmesi için yerli ve milli imkânlarla meydana getirilen her bir şey veya her hamle uykularını kaçırır; çünkü bırakalım‘yerli’ ve ‘milli’ bir eserin millet hizmetine kazandırılmasını, ‘yerli’ ve ‘milli’ kelimelerine bile tahammül edemezler.
Halkın seçtiklerini ve onların milli irade adına yaptıkları her şeyi Avrupa ve Amerika’ya şikâyet ederler. Onların hoşuna gidecek kadroların iş başına gelmesi için AB ve ABD’nin yardımlarını istemeden duramazlar. Müzmin huzursuzlarımız için milli irade çağ dışı olup milletin seçip görevlendirdiği insanlar bir an önce o makamlardan indirilmesi gereken gasıplardır.
İflah olmaz huzursuzlarımızın sözcülüğünü yapan bir sözde gazeteciye göre nefret ettikleri yönetimin seçimle değişmesi zor; bu nedenle büyük yangınlar, seller, depremler gibi felaketler olmalı veya ordumuz ağır yenilgiler almalı ki duramasınlar, çekip gitsinler. Huzursuz mantığı bu, başka türlü işlemez.
Salgın hastalıklar, kuraklıklar gibi ülke yönetimiyle hiç alakası olmayan sorunların dahi tek ve en önemli nedeni bu beceriksiz siyasi iktidardır ve behemahal uzaklaştırılmalıdırlar.
Yahu bu memlekette hiç mi iyi ve olumlu bir şey olmaz?
Olmaz; çünkü böyle düşünmek huzursuzlarımız için dükkânı kapatmak demektir. Aç mı kalsın adamlar!
Gezi olayları gibi olayların bu ülkeye maliyeti ortadayken gözleri kulakları her zaman neticesi yakıp yıkmak olan yeni olaylarda olur.
‘Sokağa inecek yeni yönetim kadrolarına ihtiyaç var’ diye haykırıyor iflah olmaz huzursuzlardan biri. Bir başkası Yeni bir ‘Gezi’ beklentisi içinde olduğunu söylüyor. Bu huzursuza göre yeni gezi eskisinden daha çetin olacakmış. Boğaziçi bunun habercisiymiş.
Şu beyit tam da müzmin huzursuzların ahvalini anlatmak için söylenmiş gibidir:
“Ne kendi etti rahat, ne halka verdi huzur,
Göçüp gitti dünyadan, dayansın ehl-i kubur (mezardakiler)
Ferdi Tayfur’un bir kara sevda yüzünden ‘huzurum kalmadı…’ şarkısını söylediği günlerde daha mı huzurluyduk ne?
Selamların en güzeliyle…