Bugün, 19 Mayıs 2020...
19 Mayıs, bir imparatorluğun artık ömrünü tamamladığı ama o yaşına rağmen yeni bir devlete gebe kaldığı en önemli günlerden birisi... Doğum sancılarının had safhaya çıktığı günlerde anneyi kaybetmek madem kaçınılmazdı, hiç değilse doğacak çocuğu kurtarmanın planları, operasyonları devreye sokulmalıydı ve öyle de yapıldı.
İşte, 19 Mayıs 1919 tarihi bu plan ve operasyonun devreye girdiği yepyeni bir devletin doğum ameliyatı için ilk neşterin vurulduğu tarih olmaktadır.
İster “Osmanlı İmparatorluğu’nun son padişahı Mehmet Vahdettin Han’ının Gazi Mustafa Kemal Paşayı Samsun’a gönderme fermanından” bahsedilsin, isterse “Gazi Mustafa Kemal Paşanın kendi plan ve projeleri ile Anadolu’dan bir kurtuluş harekâtının paylaşmak düşünceleri ta İstanbul’da iken zuhur etmiş olursa olsun” her iki halde de bu tartışmaların ne yeri ne âlemi ne de memlekete faydası vardır. Asıl olan neticedir ve bu neticenin ayan beyan ortada oluşu ve bizde o gerçekliğin içinde yaşıyor olmamızdır.
Yine bugün yani 19 Mayıs 2020 günü, bir başka önemli olayı yaşamaktayız. Bugün, devletimizi oluşturan millet mefhumunun yüzde 99’unun inandığı İslam dininin en kutsal günlerinden birisi olan Kadir Gecesini idrak etmekteyiz.
Bu gün, milli ve manevi değerlerimizin perçinlendiği bir gün değil de nedir? Bu çakışma, “takvimlerin dersi” değil de nedir? Bu durum, Müslüman Türk Milleti’nin milli ve manevi duygularının zirvesine çıkarması değil de nedir?
Bu iki olayın anlatımı, ele alınması, değerlendirilmesi, içinden ders çıkarılırken kullanılan cümleler, 83 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir kısım fertlerini ötelemeye matuf, kimisinin milli duygularını kimisinin de dini duygularını istismar cümleleri olmamalıdır. Art niyetli kimselerin gerek milli maskelerle, gerekse manevi maskelerle kendilerini gizleyip ortalıkta dolaşmamaları lazımdır. Bakınız bir küçücük virüs bile herkese tek tip maskeyi taktırdı ve herkesin nefesini kesti adeta. O halde yaptığınız ayıbın ağırlığı altında ezilmekten öte yapabileceğimiz hiçbir kuvvetimiz ve becerimiz yokmuş meğer. İşi gücü Müslüman Türk Milleti’nin, arasına nifak tohumları eken bu ihanet şebekelerinin oyunlarına gelmememiz gerekiyor.
Tarihi her olayda, bırakalım tarihi her olayı, siyasi, kültürel, aktüel, ekonomik, sanatsal, dinsel, milli, gayri milli aklınıza gelebilecek her konuda hemen elma yarısı gibi ikiye ayrılan ve hemen karşı cepheler oluşturan milletimiz hep bu nifak tohmlarının oyna gelmiş olmalarının sonucunu yaşamaktadırlar.
Artık bu oyunlara gelmemeli ve ferasetini, izanını, tarihsel kültürel zenginliğini, Büyük Türk Milleti oluşunun emarelerini sergilemeli, bütün dünyaya bir bütün olduğunun her şartta ve durumda gösterisini mutlaka yapmalıdır.
“Bayrak” dediğimizde, “vatan” dediğimizde, “millet” dediğimizde, “Alparslan” dediğimizde, “Fatih” dediğimizde “Atatürk” dediğimizde “Türk Milleti’nin kendine has kutsalları, inançları, mabetleri, tarihi ve kültürel zenginlikleri” dediğimizde bu değerler ifade edildiğinde dünyadaki herhangi bir topluluğun aklına “Müslüman Türk Milleti” geliyorsa ve tarihteki bütün mücadeleler Türklüğümüzden ve inançlarımızdan dolayı yapılmışsa, bizlerin ayrılığı gayrılığı tarih boyunca mücadele ettiğimiz o toplulukların işine yarayacaktır.
Bu ayrılık ve gayrılıklar hep bizlerin aleyhine zuhur edecek, dostlarımızı üzecek düşmanlarımızı sevindirecektir.
Düşman bildiklerimiz yurdumuza milletimize saldırdıklarında asla ve asla “o partidendi, bu partidendi” ayırımı yapmayacak toptan bir temizliğe girişeceklerdir.
Bunun dayanağı ve kaynağı tarihin sayfalarında açık açık yazmaktadır.
Bize öğretilenlerden anladığımız kadarıyla da tarihte yıkılıp giden Türk devletleri hep araya sokulan nifaklardan, ajanlardan, kardeş kavgalarından ve bizlerin atalarımızın “senlik” “benlik” davalarından yıkılıp gitmişlerdir.
Bizler bütün sorunlarımız kendi gücümüzle aşacak kudrete sahibiz. Bu kudreti ortaya koyacak akıl ve zekâya da sahibiz.
Allah, Yar ve Yardımcımız olsun inşallah.