İstiklal Marşı’mızın kabul yıl dönümü 12 Mart 1921. İstiklal Marşımız zor günlerde yazıldı. Akif;
“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal!
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal!
Hakkıdır Hakka tapan milletimin hürriyet,
Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal!” diye haykırdığı zaman henüz hiçbir cephede zafer kazanılmamıştı, millet yokluk ve sefalet içindeydi. İngilizlerin desteklediği Yunanistan İzmir’den çıkarma yapmış, Ege Bölgesini istila etmiş, İç Anadolu Bölgemize doğru yürüyordu.
Asil ve kahraman milletimiz canı pahasına dinini, vatanını ve istiklalini savunmaya hazırlanıyor, Yunanlılarla çete savaşları veriyordu. Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmış, millete rehberlik yapıyor ve İstiklal Savaşı vermeye hazırdı.
Meclis, milletimize ve ordumuza moral verecek bir marş yarışması açmaya karar verdi, şartları hazırlanıp ilan edildi. Yarışmaya 724 şiir gönderildi.
Mehmet Akif Ersoy Burdur milletvekili olarak Meclis’te bulunuyordu. Akif yarışmaya katılmadı. Niçin katılmadığını soranlara şu cevabı verir:
“Milletimin bağımsız olacağını parayla mı söyleyeceğim?”
Vatana, millete, dine hizmet etmek gerektiğinde Akif her şeyini feda eder ve bunun karşılığı kimseden bir şey istemez. Bu konudaki duası şöyledir:
“Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda!”
Gelen şiirler arasında İstiklal Marşı olacak kalitede bir şiir bulunmadığını Meclis’teki sıra arkadaşı Hasan Basri Çantay’dan öğrendiği zaman Akif, hayret eder. Hasan Basri Bey’in Hamdullah Suphi’ye İstiklal Marşı yazma sözü verdiğini duyunca hemen kâğıt ve kaleme sarılır.
Mehmet Akif sözünde duran adamdır, verdiği sözü mutlaka yerine getirir. Ona göre bir sözün tutulmaması için ölüm gibi bir mazeret lazımdır. Kendi sözünde durduğu gibi, dostlarının da verdikleri sözde durmalarını ister.
Bir kış günü Beylerbeyi’ndeki evinde buluşmak üzere arkadaşı Fatin Gökmen’e gider, hava yağmurlu, rüzgârlı, soğuktur. Fatin Gökmen, Akif’in o havada gelemeyeceğini düşünür ve komşusuna gider. Akif, kar-buz demez gelir ve durumu öğrenince geri döner. Fatin Gökmen ile 6 ay konuşmaz.
Mehmet Akif sözünün eri bir insandır; günler ve geceler boyunca en güzel şiiri yazmak için çalışır, didinir, uykularını böler; gece karanlığından hayaline düşen mısraları kalkıp odanın duvarına yazar.
“Üstat, sen usta bir şairsin, şiir kitapları yayınladın, böyle bir şiiri kolayca yazarsın, kendini neden bu kadar harap ediyorsun?” diyenler şu cevabı verir:
“En güzel şiiri yazmalıyız.”
Yaptığı işin hakkını vermek, işini en güzel şekilde yapmak, mükemmeliyetçilik Akif’in karakteridir.
Akif’in yazdığı İstiklal Marşı, Hamdullah Suphi Tanrıöver’in çok hoşuna gider. Şiir gerçek anlamda milli mücadele ruhunu yansıtmakta, kurtuluş savaşı vermek için milletin ihtiyacı olan istiklal aşkı ve heyecanı vermektedir.
“Korkma!” diye başlar.
Yunanlılar İç Anadolu’ya doğru ilerliyordu. İstanbul Fransız ve İngilizler tarafından işgal edilmişti. Samsun ve havzası İngiliz, Antalya çevresi İtalyanlar; Zonguldak, Karabük, Gaziantep, Adana, Maraş, Urfa’yı Fransızlar işgal etmişti. Doğu’da Ermeni çeteleri katliam yapıyordu. Ordumuz dağıtılmış, silahlarımız düşmanın eline geçmişti. Anadolu’da yer yer isyanlar çıkıyordu. Vatan, kelimenin tam manasıyla tehlikedeydi.
Şiir; iman ve inanç esaslarını güçlendiriyor, kutsal değerlerin önemini anlatıyor, vatan sevgisi aşılıyor, zaferle dolu tarihimizi hatırlatıyor, şehit atalarımızın yaptığı kahramanlıkları dile getiriyor, şehitliği yüceltiyor, milletimize vatan uğruna ölme fikir ve heyecanı veriyor, kurtuluş ümidi ve heyecanını coşturuyordu.
Mehmet Akif en zor zamanda en güzel şiiri yazdı. Mithat Cemal Kuntay, İstiklal Marşı’nın en güzel tarafı, şiirin yazana yakışmasıydı, der.
Çanakkale deniz savaşları verilirken 18 Mart 1915 günü Havranlı Seyit Onbaşı’nın bulunduğu Mecidiye Bataryası bombalanmış, 14 şehit, 24’ü ağır yaralı vardı. Cesetleri birer ikişer sedyelere koyarak taşımaya başladılar. Koca Seyit de toprağın altına kalıp bayılmıştı, kendi gelince etrafa baktı:
Her taraf kan revan, vücut parçaları ortalığa saçılmış. Düşman gemileri bataryanın önüne kadar gelmiş, Boğaz’ı geçmek için salına salına yüzüyorlar.
Koca Seyit 116 okkalık (176 kg) mermiyi görür ve mermiye doğru yürür. Bismillah Allahü ekber diyerek kaldırır, topun namlusuna sürer, “Bismillah, yaAllah!” diyerekateş eder ve Ocean’ı vurur. Zor zamanda en zor işi yapar.
Zor zamanda zor işi yapana kahraman denir. Kolay şeyleri yapanlar kahraman olamaz.
Mehmetçik, İdlip’te Rus güçlerine ve İran milislerine karşı büyük zafer kazandı. Atalarımızın yaptığı gibi zor zamanda zor işi yaparak.
Gençler, kahraman atalarımızı hatırlamalı ve zor işlere gözlerini dikmelisiniz!