Amerika?da bir enstitü müdürü, Meksika?dan Amerika?ya göç eden ve şehirlerin kenar mahallerine yerleşen varoş çocukları üzerinde bir araştırma yapmış. Müdür, 200 çocuk seçmiş ve yoğun bir şekilde çalışmaya başlamış. Amaç, bu kültürsüz semt çocuklarının, teknoloji ülkesi Amerika?ya entegre olup olamayacaklarını ölçmektir.
Çocukların IQ?leri ölçülmüş, kültürleri test edilmiş, ailelerin kültür seviyeleri araştırılmış. Uzun araştırmaların sonunda toplanan veriler değerlendirilmiş. Elde edilen sonuç, araştırmacıları yanıltmamış. Sonuç şu:
?Hiç şansları yok.?
Aradan 20-25 sene gibi bir zaman geçmiş. Enstitüde araştırmayı yapan müdür emekli olmuş. Yeni müdür, enstitüyü devralmış, aldığı evrakları incelerken 200 varoş çocuğu üzerinde yapılan araştırma dosyasını da bulmuş.
Acaba bu varoş çocukları ne olmuştur, diye merak etmiş. Yeniden araştırmaya girişmiş. 200 çocuktan 180?ine ulaşmış. Sonuç oldukça şaşırtıcı çıkmış.
176 çocuk; doktor, mühendis, iş adamı olmuş.
Yeni müdür oldukça şaşırmış. Bir dizi yeni soru hazırlayıp varoş çocuklarının nasıl başarılı olduklarını öğrenme yolunu tutmuş. Başarılı iş adamı, mühendis ve doktorlar, başarılarını açıklayan birçok şey söylemişler; fakat hepsinin vurguladığı ortak bir cümle varmış. Şöyle demişler:
?Bizim harika bir öğretmenimiz vardı.?
Araştırma öğretmene kadar uzamış. Öğretmeni bulmuşlar. İhtiyar ve ölümünü bekleyen bir pîri fani ile karşılaşmışlar. Ona başarısının sırrını sormuşlar. Cevap son derece sade olmuş. Öğretmen:
?Ben onları sevdim.? demiş.
Seven insan fedakâr olur ve sevdikleri için akıl almaz fedakârlıklar yapar.
Bayan Christina da çok fedakâr davranmış. Çocuklara bütün kalbini ve gönlünü açmış. Elinden gelenin en iyisini yapmış.
Onlara mutlaka birer hedef seçmelerini söylemiş ve bu hedefe odaklanmalarını sağlamış.
İlk hafta, mesela doktor olmak isteyenlere:
?Doktor nasıl olunur?? konulu bir ödev vermiş ve araştırma yapmalarını istemiş.
İkinci hafta:
?Doktor olmak için nasıl çalışma yapmak gerekir?? konulu kompozisyon yazınız demiş.
Üçüncü hafta:
?Doktorlar nasıl çalışır?? konulu bir çalışma yaptırmış.
Dördüncü hafta:
?Doktor neler bilmeli? Hangi kaynakları okumalı?? şeklinde ödev vermiş.
Beşinci hafta:
?Bir doktorla tanış ve konuş. Nasıl doktor olmuş, öğren.?
Resim dersinde doktor resmi yapmalarını istemiş. Sonraki resim dersinde doktorun çalışma ortamını resimletmiş. Hastane, hasta, serum takan hemşire vs. resimleri yaptırmış.
Böylece çocukların hedeflerine odaklanmasını sağlamış.
Hedef belirleme ve hedefe odaklanma sonucu çocuklar başarılı olmuş.
Aynı çalışmayı biz de tekrarlayabiliriz. Bizim çocuklarımız da istedikleri hedefe ulaşabilir.
Öğretmen ve Biz
Yukarıdaki hikâyede dikkatimizi çeken önemli noktalar var. Bunları şu şekilde sıralamak mümkün:
1. Mesleğini seven bir öğretmen var.
Bizim de eğitimi sevmemiz gerekir. İnsan sevdiği işi güzel ve mükemmel yapar. Sevmediği işi ise yarım yamalak yapar. Onun için çocuklarımızı sevmeliyiz. Onları en güzel şekilde eğitmek için çaba harcamalıyız. Çocuklarla ilgilenmeliyiz, onları dizi filmlere, tembelliğe, kötü arkadaşa kurban vermemeliyiz.
2. Öğretmen işini iyi biliyor.
Eğitimin ciddi bir iş olduğunu kabul etmeliyiz. Eğiticilik sadece bilgi işi de değildir, aynı zamanda bir sanattır. Öğrenilebilen bir sanattır. Çocuk sahibi her anne ve baba, her öğretmen bunu öğrenmelidir.
Üstelik çocuk eğitimi, insanı mutlu eden bir sanattır. Araştırmalar, insanların en çok çocuklarla meşgul oldukları vakitlerde mutlu olduğunu gösteriyor. Çocuklar masumdur, ön yargıları yoktur. Kafalarının arkasında başka hesaplar yapmazlar. Onlarla meşgul olan insan da onlar gibi saflaşır ve mutlu olur.
3. Çocukları bir hedefe odaklamasını biliyor.
Odaklanmak başarıyı getirir.
Siz de bilirsiniz ki normal şartlar altında güneş ışınları yangın çıkarmaz. Ama elimize bir mercek alır, ışınları bir kâğıt üzerine odaklarsak kâğıda yakabiliriz.
Deha, dikkati doğurmaz; dikkat dehayı doğurur.
Ortalama bir zekâya sahip çocuğun bile bir hedefe odaklanmasını sağlarsak o çocuğun fevkalade bir başarı gösterdiğini görürüz. Çoğu zaman çocuklar zekâlarını, vakitlerini ve enerjilerini dağınık bir şekilde kullanıyorlar. Birçok şeye odaklanıyorlar. Kimisinin takımı var, kiminin sevgilisi, kiminin arkadaşı, kiminin bilgisayar oyunu, kiminin televizyon dizisi.
Halbuki bunlar geliş geçici şeyler.
İnsanın yarına ve hayata hazırlanmasına yardım etmez. Bugünü kaybetmemize yol açar. Çocuklarımıza öncelikli işe önem vermelerini öğretmeliyiz. Bir öğrenci için en önemli şey, dersleridir. Çünkü eğitim, insanı geleceğe taşır.
4. Çocukları sevmeliyiz.
Çocuklarımızın yedeği yoktur. Onlar bizim biricik varlığımızdır. Eğer iyi yetiştirirsek onlar bizim dünya ve ahiret mutluluğumuzu sağlar. İyi eğitilen çocuk, ileride hem kendine hem de anne ve babasına faydalı olur.
Eğitimde başarının en önemli şartı, çocukları sevmektir. Sevmediğimiz çocuğun gönlüne giremeyiz. Gönlüne giremediğimiz çocuğun aklına tesir edemeyiz.
Gönlüne girdiğimiz çocuğun aklına da gireriz. Gönlüne girdiğimiz çocuk bizi dinler, bize değer verir ve söylediklerimizi yapar.
5. Çocuklara örnek olmalıyız.
Çocuk, söylediklerimizi dinler, fakat yaptıklarımızı kopyalar. Çocuklara örnek olmalıyız. Onlar ders çalışırken ya biz de onlara yardım etmeliyiz veya elimize kitap alıp okumalıyız. Onlar ders çalışırken tv seyretmemeliyiz. Onlara ders çalışma odası veya ortamı hazırlamalıyız. Dikkatlerini dağıtacak şeyleri çevrelerinden uzaklaştırmalıyız.
Çocuklarımızı bütün kalbimizle sevelim, eğitim istediği fedakârlıkları gösterelim. Onların hedeflerine odaklanmasını sağlayalım. Başarısız çocuk yoktur, öğrenme biçimi keşfedilememiş, başarıya odaklanamamış, başarı yollarını öğrenememiş çocuk vardır. Halbuki başarı öğrenilebilir.