Milli eğitim bakanı değişti, fakat eğitimin temel problemleri değişmedi. Her şeyden önce yeni Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu?ya görevinde başarılar diliyor, kendisine 32 yıllık bir eğitimci ve yazar olarak eğitimin öncelikli problemleri konusunu arz etmek istiyorum.
Öncelikle şunu söylemek boynumun borcu. Doç. Hüseyin Çelik başarılı bir milli eğitim bakanı idi. En önemli icraatı, PİSA araştırmalarıyla net bir şekilde resmi çekilen ve başarısız olduğu görülen eğitim sistemini değiştirmekti. Türkiye 2003?te katıldığı eğitimde verimlilik araştırmaları sonucunda 40 ülke arasında 34. oldu; 2006?daki araştırmaya 57 ülke katıldı, ülkemiz 44. sıraya geriledi. Bakan Çelik eğitimdeki kalitesizliği gidermek maksadıyla 40 yıldır değişmeyen ezberci eğitim anlayışına el attı:
Müfredatları yeniledi, ders kitaplarını yeniden yazdırdı. Öğretmenlere seminerler verdirdi. Eğitimde araştırma ve proje dönemini başlattı.
Altı senedir, yaklaşık 700 konferans verdim. Türkiye?nin her yerine gittim. Yeni eğitim projesinin beklenildiği kadar başarılı olmamasında en büyük etken, öğretmenlerin yeterince yeni müfredat ve eğitimde yapılan yenilikleri tanımamasıdır. Öğretmen arkadaşlarım, yeni müfredat ve çoklu zekâya göre eğitim konusunda kendilerinin yeterince bilgilendirilmediğini söylüyorlar.
Haklılar.
Yeni bakanımız Nimet Çubukçu?dan beklenen şunlardır:
1. ?Çoklu zekâya kuramı, proje ve öğrenci merkezli eğitim? konusunda öğretmenler ciddi bir eğitime ve bilgilendirilmeye tabi tutulmalıdır.
Eğitimde en önemli unsur öğretmendir. Öğretmenlerimizin yeniliklere ve öğrenmeye açık olması, iyi motive edilebilmeleri gerekir.
2. Ailenin eğitime katkıda bulunması sağlanmalıdır.
Eğitimde başarıyı sağlayan en önemli ikinci faktör ailedir. Eğitime ailenin mutlaka dâhil edilmesi ve çocuklarımızın aileleri tarafından, bilinçli bir şekilde desteklenmesi gerekir.
Okullarımızın rehberlik servisleri ve okul yönetimleri ?ailede eğitim? projesine ağırlık vermelidirler. Kırşehir, Denizli, Burdur, Karaman, Karabük gibi ÖSS ve SBS sınavlarında en iyi olan illerde ailelerin eğitime ciddi katkıları var.
Öğrenci günlük hayatının dörtte birin okulda, dörtte üçünü evde geçiriyor. Evdeki hayat, eğitime kalite getirecek şekilde düzenlenirse başarı artıyor. Okulda öğrenilen dersler evde tekrarlanmalı ki beyinde geçici hafızadan kalıcı hafızaya aktarılsın.
Öğrencinin evde bir ders çalışma programı olmalı ve günlük 3-4 saat ders çalışmalı. Evde ders çalışmayan öğrenci, okulda istenilen başarıyı gösteremez. Ders çalışmak yerine televizyon seyreden, bilgisayar başında oyun oynayan öğrencinin başarılı olması zor. Evdeki hayatı kontrol edebilecek yegane merci, anne ve babadır. Bu sebeple ailenin eğitime katkısı son derece önemli.
Ayrıca veliler, okuldaki eğitim konusunda da söz sahibi olmalılar. Hatta yetkin veliler, müfredatların hazırlanmasına katkıda bulunmalılar.
3. Yeni bakanımız bir çalıştay düzenleyerek ÖSS ve SBS konusunda alternatifler üretmelidir. Yeni müfredat, öğrencilerin yeteneklerini geliştirmeyi ve beceri kazanmalarını hedefliyor. Bu müfredatın en önemli handikapı SBS ve ÖSS sınavlarıdır. ÖSS ve SBS, yetenek ölçmez, ezberci eğitimi kuvvetlendiriyor. Laboratvar çalışmaları, projeler, edebiyat, resim, müzik ve spor gibi yetenek isteyen çalışmalar ÖSS ve SBS?da pirim yapmıyor.
4. Genel liseler kapatılmalı ve meslek liseleri çoğaltılmalıdır.
Dört yıl bir okula giden öğrenci, bu eğitimin sonunda hiçbir beceri kazanmıyor ve üniversite de kazanamıyorsa lise okumanın anlamı nedir? Genel liselerden mezun olanların % 5 veya 10?u üniversite kazanıyor. Öyle liseler var ki öğrencileri üniversite kazanamıyor.
Ekonomik olarak düşünelim. Ayakkabı fabrikası kurmuşsunuz ve ürettiğiniz 100 ayakkabının sadece 5-10 tanesini satıyorsunuz. Bu fabrika üretime devam edebilir mi?
5. Meslek liseleri, yörelere göre program ve bölüm yönünden zenginleştirilmeli.
Ankara merkezli müfredatlar ve kitaplarla verimli meslek eğitimi yürütülemez. Her bölgenin kendine göre şartları ve kendine has iş kolları var. Meslek liseleri yöresel iş kollarına göre yeniden düzenlenmelidir. Meslek lisesinde okuyanlar en az bir sene uygulamalı eğitim görmelidir. Yetenekli meslek lisesi öğrencilerinin üniversite sınavlarında karşılaştıkları anlamsız katsayı zulmü bir an önce kaldırılmalıdır.
6. Sözleşmeli öğretmenler bir an önce kadrolu hâle getirilmeli ve öğretmen açığı bir an önce kapatılmalıdır.
Eğitime bütçeden yeterince pay ayrılmalı. Sözleşmeli öğretmen uygulaması son bulmalıdır. Öğretmenlik, mevsimlik pamuk işçiliğine benzemez. Zor bir meslek ve zor bir sanattır. Bir şeyi bilmek yetmez, anlatabilmek ve öğretebilmek de gerekir. Bunun için de psikoloji, pedagoji, çoklu zekâ kuramı, ders anlatma teknikleri, çocuklarda zekâ gelişim süreci vs. bilinmelidir. Öğretmenlik tıp doktorluğundan daha zor bir sanattır.
7. İdareciler, verimli yöneticilik seminer ve kurslarından geçirilmelidir. Okullar, öğretmenler tarafından yönetilir, idareci olarak atanan öğretmenler, bunun için ciddi bir kurs almazlar. Okulu verimlilik esaslarına göre yönetmek zor bir sanattır, öğretilmelidir. İdareciler her beş yılda bir rotasyona tabi tutulmalı, alışkanlıkların getirdiği meslekî körlük önlenmelidir.
8. Öğretmenler ve yöneticiler, performansa göre ücret almalıdır. Eğitimde verimlilik performansı sadece idarecilerin ve müfettişlerin görüşlerine göre değerlendirilmemelidir. Öğrenci ve veli memnuniyeti, öğretmenlerin birbirini değerlendirmesi, idarenin öğretmeni değerlendirmesi, elbette öğretmenlerin idarecileri değerlendirmesi, öğretmenin mesleki bilgisi, bilgisayar teknolojisini kullanması, proje geliştirmesi ve sosyal etkinliklerde görev alması ve başarılı olması gibi performans kriterleri belirlenmeli, başarılı öğretmenlerin ders ve çalışma ücreti iki katına çıkarılmalıdır. Okullarda çalışıp gayret gösterenlerle hiçbir şey yapmayanların eşit ücretlendirilmesine son verilmelidir.
Haftaya eğitimin öncelikli problemlerini işlemeye devam edeceğim. Ümit ederim Sayın Nimet Çubukçu ve bakanlık nezdinde söylediklerim yankı bulur.