Bir gün bir sivrisinek, Yemen Ülkesinin padişahı Peygamber Süleyman'ın huzuruna çıkarak, şöyle içini döküp, yalvardı:
"Ey, insanların ve cinlerin sultanı, ey bütün yaratıklara, suya, ateşe, rüzgâra hükmeden Süleyman... Senin adaletin dünyaya yayıldı... Kurt, kuş, balık senin adaletine sığındı... Bize de insaf ve merhamet denizinden ihsanlar var... Hak ve hukukumuzu koru.. Çok perişanız, ne bağdan nasibimiz var, ne gül bahçesinde rahat bir seyranımız... Sen zayıflara, çaresizlere imdat edersin... Bizi bu dertten kurtar..."
Süleyman, parmağı üzerine konan, gözü yaşlı sivrisineğe sordu:
"Söyle... Kimden şikâyet ediyorsun?. Bizim zamanımızda zalim var mı ki, sana zulmetsinler, senin hakkını yesinler?.."
Sivrisinek, boynunu bükerek cevap verdi:
"Benim şikâyetim rüzgârdan... O, bize çok zulmediyor... Onun yüzünden huzurumuz, rahatımız yok... Nereye gitsek, bizi bir saman çöpü gibi alıp atıveriyor..."
Süleyman:
"Ey güzel sesli sivrisinek... Allah bana "Hasım hazır olmadıkça, kimsenin şikâyetini dinleme..." diye emir buyurdu. İki hasım, hazır bulunmazsa, hâkim haklı haksız kimdir, nasıl bilebilir. Haydi, git, hasmını al Öyle gel..." diye emretti.
Sivrisinek:
"Sözün doğru, fakat o da senin emrinde... Emrediniz de buraya gelsin..." dedi.
Bunun üzerine Süleyman rüzgâra seslendi:
"Ey seher yeli, sivrisinek zulmünden şikâyet ediyor. Gel, hasmının karşısına geç, cevap ver ona.."
Rüzgâr bu emir üzerine, eserek geldi. Fakat sivrisineği yerinde bulabilirsen bul!..
Süleyman ardından.
"Aa, sivrisinek, nereye?" dedi. "Dur, gitme de ikinizi dinleyip hükmümü vereyim..."
Sivrisinek kaçarken cevap verdi:
"Padişahım, benim yokluğum, onun varlığı... O gelince ben nasıl durabilirim... Benim kökümü kazıyan o..."