Değerli okuyucularım, yazının başlığını okuduğunuzda; ?Sayın Yazar?ımız bugün bize tatlı tarifi veriyor? diye düşünebilirsiniz. Şimdiden söyleyeyim de; böyle düşünürseniz kocaman bir hayal kırıklığı yaşayacaksınız demektir. Çünkü ne ben baklava yapmasını bilirim ne de birkaç gün öncesine kadar ?bezelyeli baklava?nın varlığından haberdardım.
Çarşıya pazara çıktığımda yapmaktan en zevk aldığım işlerden birisi de alımlı, çalımlı dükkânların ?vitrinlerine? göz gezdirmek, alışveriş merkezlerinin ahenkli ?stantları?nda dolaşmaktır. Bunların içinde de en çok sevdiğim ?stantlar?; yemesini çok fazla sevmediğim halde et ve et ürünleri ?stantları?, şarküteri ?stant?ları ve beğeniyle tükettiğim tatlıların ?stant?larıdır.
Yöneldiğim et ve et ürünleri ?stantları?nın cazibesi, seyre doyum olmayan güzellikleri beni farklı dünyalara alır götürür. Her gün televizyon ekranlarında seyrine mecbur kaldığımız kaçak et ve bunlarla bağlantılı olarak, ?Anadolu?muzda hala gücünden istifade ile kullanılan tek tırnaklı hayvanların sayılarının giderek azalması ve yakın bir gelecekte köylülerimizin artık ihtiyaçlarını görebilecekleri bu tür hayvanları arasalar da bulamayacakları? şeklindeki haberlere rağmen bu ?reyonlar? beni cezp etmeye devam etmektedirler. Özellikle son haftalarda bir kilogram etin kırk liraya satılıyor olması, ?reyonlardaki? bu ürünlerin miktarını azaltmış olsa bile yine de yüz mumluk ampullerle aydınlatılan geniş mekânlarında endamlarını sergilemeye devam ediyorlar. Hem kilogramı kırk liraya fırlamış, hem de bir takım insanlık düşmanlarının imalathanelerinde, renklerini değiştirmek için kullandıkları kiremit, tuğla ve sair inşaat malzemelerinden azami derecede istifade ile milletin beğenisine(!) sunmaya çalıştıkları mis gibi gerdanlar, kaburgalar, butlar, biftekler, pirzolalar, kıymalar, kuşbaşılar, sosisler, salamlar, sucuklar, pastırmalar?
Bunların yanında; güllüsü, fıstıklısı, cevizlisi, bandırması, dondurması, küp şeklinde olanı, silindirik şekillisi, Hindistan cevizlisi, çikolatalısı, sadesi, karışığı, nişanlığı, düğünlüğü ile ülkemizin en meşhurlarından, bizi dünyaya tanıtan ürünlerimizin başında gelen; rengârenk, şekil şekil lokumlar?
Ve devamla; sarmalısı, ezmelisi, fıstıklısı, fındıklısı, Antepfıstıklısı, çamfıstıklısı, cevizlisi, haşhaşlısı ile şekil şekil, desen desen kesilmiş baklavalar? Kilosu kırk lirayı bulanların yanında, kilosu beş liraya satılan ?görüntüde on numara, kalitede çok numara? baklavalar?
Taze çimen yeşili rengiyle, hakiki Antepfıstığı ezmesi görüntüsü veren, insanın ağzının suyunu akıtan görüntüler?
Ispanak yeşili, bezelye yeşili, yer fıstığı çeşnili, Antepfıstığı fiyatına baklavalar?
Bizler millet olarak her birimiz başkalarını eleştirmekte çok mahiriz de, iş kendimize geldiğinde ?mübarek bir insan? konumuna geçiveririz. ?Bana dokunmayan bin yaşasın.?, ?her koyun kendi bacağından asılır? misali atasözlerine kendi çıkar amacımıza uygun olarak sıkı sıkıya sarılır; yamuklukların, kepazeliklerin, adiliklerin düzeltilmesi için kılımızı kıpırdatmayız. Ama iş eleştirmeye geldi mi ?mangalda kül bırakmaz?, her birimiz birer ?allame-i cihan? kesiliveririz.
?Allame-i cihan? olmaya özendiğimiz kadar, eksikliklerin ve aksaklıkların düzeltilmesi için, ilk önce kendimizden başlasak, ilgili mercilerin görevlerini kolaylaştıracak haller sergilesek, o mercilerin de çalışmadıklarına, görevlerini yapmadıklarına şahitlik ettiğimizde; neyi, nereye, ne zaman, ne şekilde, niçin ve kime şikâyet edeceğimizi öğrenip 5N, 1K?laşıversek çok daha güzel ve hayırlı bir iş yapmış oluruz.
İşte o zaman ?Antepfıstıklı baklava? fiyatına ?bezelyeli baklava?ya talim etmemiş oluruz.
Afiyet olsun.
Tayyar YILDIRIM